1.Bölüm: İlk yanlışlar her zaman en çok acıtanlardır

21 2 12
                                    

TAEMİN//Guilty
Hepimiz hayatımızın bir anında yanlış bir seçim yapmışızdır. Yanlış düşüncelerimiz, yanlış davranışlarımız ve daha niceleri. Sonuçta hepimiz hata yaparız, öğreniriz ve bu hatalarımızı tekrar ederiz. Bu yüzden lütfen bizden çekinmeyin ve endişelenmeyin çünkü sizi yargılamayacağız sonuçta bütün bu yanlışlar arasında en büyük yanlışları da biz yaptık.
Her şey sonbaharın sonunda soğuk bir pazartesiyle başlamıştı. Sıradan bir pazartesi değildi bu, benim doğum günümdü. Sabah beş buçukta kalkmış mutfağa girmiş, annem ve babam işe gitmeden bir şeyler atıştırabilmeleri için onlara kahvaltı hazırlamaya başlamıştım. Bu kadar erken kalkmaktan nefret etsemde ailem için değerdi. Mutlu bir çocuktum ben ailemi memnun etmek, iyi bir çocuk olmak için elimden geleni yapmıştım. Adeta başkalarından onay almak için hayattaydım.
Annem sabahları yağlı şeyler yiyemezdi babam ise onun tam tersi alabileceği maksimum kaloriyi kahvaltıda alma taraftarıydı bu yüzden annem için bir fincan yeşil çay ve onun favorisi avokadolu yumurta hazırlamıştım. Babam için ise, kokusu üstüme sinecek olmasına rağmen kızartma hazırlamıştım. Benim yavaşlığından mıydı yoksa bunları hazırlamak gerçekten uzun sürüyor muydu bilmiyordum ama ben masayı hazırlayana kadar çoktan iki saat geçmişti. Annem ve babam hazırlanmış ve işe gitmeden önce masaya oturmuşlardı ben ise üzerimdeki kokudan kurtulabilmek adına koşarak banyoya gitmiş ve sıcak bir duş almıştım. Duştan çıktığımda annemlerde işe gitmek için hazır kapının önünde bana veda etmeyi bekliyorlardı.
Annem kısaca "Shotaro tatlım biz çıkıyoruz akşam görüşürüz." diyerek ayakkabılarını giymeye başlmış babam ise saçlarımı hafifçe okşamıştı ardından ikiside evden çıkmışlardı ben de böylece kapıyı kapatmış ve kendimi hemen arkamdaki koltuğa atmıştım. Okula gitmek için hala zamanım vardı ve erken kalkmak bende her zaman baş ağrısına sebep oluyordu bu yüzden on beş dakika boyunca gözlerimi kapatarak koltukta öylece yatmıştım.
Uykum vardı sabahları erken kalkmak kesinlikle bana göre değildi beyaz sweatshirtümün kapüşonunu kafama geçirip tembelce esnemiş ve mutfağı toparlayıp bir süre de boş boş yeri izledikten sonra okula gitmek için evden çıkmıştım. Resmen donuyordum boynuma sardığım atkıyı kafama çekip kulaklarımı mümkün olduğunca korumaya çalışırken geç kalan otobüse içimden küfürler ediyordum. Telefonum çalıyordu ancak soğuktan titreyen ellerimi cebimden çıkarmaya cesaret edemiyordum. Saatler gibi geçen on dakikanın sonunda otobüs durağa yaklaşmıştı üstelik boş bir yer bile vardı gülümseyerek boş yere oturmuştum sırtımdaki neredeyse benimle aynı ağırlıkta olan çantayı yere koyduğumda çıkan gürültüyle bir iki kişi dönüp bana baksada onlara özür dilercesine gülümseyip hemen önüme dönmüştüm. Ardından cebimdeki telefonu çıkartmış ve Hardy'den gelen cevapsız aramayı mesaj ile yanıtlayıp yanıtlamamak arasında kalmıştım. Muhtemelen evden çıkıp çıkmadığımı soracaktı ardından biraz ağızımı arayacak ve akşam için bir planım olup olmadığını öğrenecekti. Kendince bir sürpriz yapacak ve ben de sanki bunu hiç anlamamış gibi kocaman gülümseyip onu öpecektim. Hardy böyle biriydi görüp görebileceğiniz en mükemmel erkek arkadaştı.Gözlerine inen simsiyah saç tutamlarının arasından göz kırpar gülümser ve bütün ilgisini her zaman bana verirdi. Onu düşünürken istemsizce yüzüme bir gülümseme yerleşmişti ancak soğuktan kurumuş dudaklarımın acısıyla anında pişman olmuştum. Biraz sonra otobüs durağa yaklaşmış ve durmuştu içeriye benden çok da büyük olmayan iki genç binmiş ancak oturacak yer bulamadıkları için ayakta kalmışlardı. Gençlerden uzun olan bir eli cebinde diğeriyle ise elindeki telefonu çevirirken göz ucuyla beni süzüyordu. Anlık refleksle kafamı onların olduğu tarafa çevirdiğimde çocukla gözlerimiz kesişmişti başımı yere eğerek hemen önüme dönmüştüm ama üzerimdeki gözleri hala hissedebiliyordum. Sonunda pes ederek oturduğum yerden kalkmış ve ağır çantayı taktıktan sonra onlara yer vermiştim. Benim kalkmamla hemen koltuğa yerleşen uzun boylu çocuk "Aferin ufaklık büyüklerine hep yer vermelisin." Dedikten sonra arkadaşına dönüp bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Bana ufaklık demesine rağmen benden çok da büyük olmadıklarına emindim yirmi, yirmi bir yaşlarında olmalıydılar. Yine de bunu sorun etmemiştim. Sadece yarım saatlik bir yolum kalmıştı ve bu benim için sorun değildi.
Okula vardığımda Hardy çoktan gelmiş arabasının içinde otururken muhtemelen beni bekliyordu. Camı elimle tıklatarak dikkatini elindeki telefondan üzerime çekmiştim.
"Aramama dönmedin."
"Üzgünüm, otobüs bekliyordum ve hava çok soğuktu."
Sesli bir kahkaha atmış ve kolunu omzuma attıktan sonra "O zaman hemen içeri girmeliyiz değil mi?" Diyerek okula doğru yürümeye başlamıştı.
Okulda her şey oldukça sıradan geçmişti dersleri dinlemiş not tutmuş ve öğlen yemeği zamanı geldiğinde en yakın arkadaşım Jiho ve Hardy ile kafeteryada yemek yemiştim. Hardy yemekten sonraki ilk dersine gitmeden hemen önce bana sarılmış ve "Akşam saat 9'da seninle işimiz var bize gelmeyi unutma olur mu?" Diyerek arkasında kıkırdayarak ona bakan beni bırakıp sınıfına doğru ilerlemişti.
"Akşam 9 işi ne? Hım söylesene Shotaro?" Jiho bana sırnaşarak konuşmuş ardından beni gıdıklamaya başlamıştı. Etrafımda kalabalık diyebileceğim kadar insan yoktu ama çevremdeki bu küçük arkadaş grubumu seviyordum.
Günün geri kalanı az çok konuştuğum insanların beni koridorda gördükleri her an doğum günümü kutlamalarıyla geçmişti yakın arkadaş grubumun ise akşam 9'u beklediklerini biliyordum. Eve dönerken bütün yol akşam ne giymem gerektiğini düşünmüştüm öyle ki havanın ne kadar soğuk olduğunu bile hissetmiyordum.
Evet haklısınız etrafımdaki herkesin bu kadar iyi insanlar olduklarına inanmam benim hatamdı ama ne diyebilirimki bu benim ilk hatamdı.
𓍼
O gün ilk doğum günü sürprizimi ailemden almıştım. Eve gelmiş çantamdan anahtarımı çıkarmıştım ve ben daha anahtarı kilide sokmadan kapı açılmıştı. Benim masum olduğuna inandığım annem ve hemen arkasında dünyanın en temiz kalbine sahip olduğunu sandığım babam yan yana duruyor ve gözlerini dikerek bana bakıyorlardı. İkisininde suratı asıktı. Yanlış bir şey yaptığımı düşünerek kendimi sorguluyordum. Bana sanki düşmanlarıymışım gibi bakıyorlardı.
İlk konuşan babamdı."Shotaro anahtarını ver."
Ben daha babamın ağzından çıkan kelimeleri idrak edemeden annem harekete geçmiş elimdeki anahtarı sertçe çekip almıştı.
"Ne-neler oluyor? Anne." Sesim acınası çıkmıştı aynı benim gibi.
"Artık 18'sin Shotaro. Daha ne kadar bize yük olmayı planlıyorsun? Daha ne kadar sana bakmak zorundayız?" Ben henüz annemin söylediklerine şaşıramadan babam dediğim adam söze girmişti.
"Artık bir yetişkinsin. Devlet senin için ödediği öksüz yardımını kesti. Sen bizim çocuğumuz bile değilken daha ne kadar burda yaşamayı düşünüyordunki? Senden bu güne kadar senin için yaptıklarımızın karşılığını istemeyeceğiz o yüzden biz hala bu kadar kibarken git. Burası senin evin değil." Kendimi savunmama tek kelime etmeme fırsat vermeden annem elindeki siyah bereyi bir hışımla yere fırlatmış ve kapıyı sertçe yüzüme kapatmıştı.
Ayağımı aniden kapanan kapıdan son anda kurtarabilmiştim ancak bunu yaparken geriye doğru sendelemiş ve kapı ile bahçe arasındaki mermer merdivenlerden yuvarlanarak düşmüştüm.çantamı düştüğüm yerde bırakmış ve canımın acımasını umursamadan koşarak kapıyı yumruklamaya başlamıştım.
"ANNE, ANNE! Anne nolur lütfen yalvarıyorum açın kapıyı. Anne!" Hiç bir ses yoktu.
"Baba. Babacım, beni böyle bırakmayın daha iyisi olabilirim. Daha çok çalışırım. İşe başlarım. Evet, evet işe başlarım ve para kazanırım söz veriyorum. Sizi hiç yormayacağım. Hatta varlığımı bile hissetmezsiniz o yüzden nolur beni böyle bırakmayın. Beni terk etmeyin."
"Eğer gitmezsen zor kullanmamız gerekir. Biz hala böyle sakinken çık git burdan ve bir daha asla geri dönme."
İçerden bir ses duymanın verdiği cesaretle titreyen sesime hakim olmaya çalışırken son bir kez şansımı denemiştim ama eğer gitmezsem polisi arayacaklarını söylediklerinde her şeyin bittiğini kabul etmek zorunda kalmıştım. Nefesim kesilmiş gibiydi burnumdan nefes alamıyordum sadece kesik kesik aldığım nefesle ağlamaya başlamıştım. Canım acıyordu her açıdan. Ailem için değerim devletin verdiği yardımdan fazlası değildi, gidebilecek bir yerim yoktu, bir hafta yetinebileceğim kadar param bile yoktu.
Hayal kırıklığıyla biraz önce düştüğüm merdivenlere oturmuştum. Ağladığımı duymasınlar diye elimi sıkıca ağzıma bastırmıştım. Omuzlarım çökmüştü göz yaşlarım durmayı reddediyordu. Onları seviyordum. Belkide onlar için yeterince başarılı bir öğrenci değildim veya yeterince düzenli, tutumlu bir çocuk olamamıştım. Daha çok çaba sarf etmeliydim.Oysa onlara yük olmamak için elimden gelen her şeyi yaptığıma, onlar için sevilebilecek bir çocuk olduğuma inanmıştım. Daha iyisi olmalıydım. Soğuktan mı yoksa korkudan mı titrediğimi bilemeyecek kadar yıkılmış hissediyordum. Yavaşça yerdeki çantamı ve bana verdikleri son merhamet kırıntısı olan annemin yere fırlattığı bereyi elime almış ve polisler gelmeden önce ayağı kalkmıştım. Elimdeki bereyi takacak cesaretim veya gururum yoktu. Hayatım buna bağlıymışçasına elimdeki bereyi tutarken son bir kez yıllarca evim dediğim o binaya bakmış ve artık oraya ait olmadığımın bilinciyle tekrar otobüs durağına gitmiştim. Söylenmeye hakkım yoktu sonuçta bu benim hatamdı, ailemin beni istemesi için yeterince iyi bir çocuk olamamıştım.

𓍼

Yanlış Seçimler ve Onları YapanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin