NCT U//That's not fair
Dediğim gibi ne kadar çaresiz olursanız o kadar cesur olursunuz. Deneyimle sabit. Güvenin bana. Ben de o gün sakin kafayla asla yapmayacağım bir şey yapmış ve cebimdeki bütün parayla kendimi lüks bir bara atarak yarını düşünmeden elimdekilerin hepsini tek gecede harcamıştım. Daha doğrusu madem 18 oldum o zaman alkolün de tadına bakmalıyım demiştim. Aslında tek derdim herkesin bahsettiği o müthiş alkol mutluluğunu tatmaktı. Böylece yıllar önce kendime kesin bir dille verdiğim hayatım boyunca asla ağızıma alkol sürmeyeceğim sözünü bozmuştum. Hardy'nin defalarca bahsettiği methettiği ve hayran olduğu o bara gitmeyi kafaya koymuştum.
Hardy onunla alkol almam için bana defalarca yalvarmıştı aynı zamanda şu anda tam karşısında durduğum bu lüks bara gidebilmek için de elinden geleni yapmıştı ama anlaşılan bar sahipleri müşterileri konusunda oldukça seçiciydiler. Umursamamıştım, çoktan sarhoş gibiydim. Büyük bir özgüven ve sırtımdaki okul çantasıyla içeri girmek üzereydim ki kapıdaki iri cüsseli koruma önüme geçmişti.
"Üzgünüm ufaklık ama buraya girmek için davetiyeye ihtiyacın var."
"Uzun kalmam."
"Bu ne kadar kalmak istediğinle ilgili değil çocuk evine dön."
Evine dön. Esmer koruma ağzından çıkan bu basit iki kelimenin benim için ne kadar ağır olduğunu bilmiyordu. Ağlayacak bir göz yaşım bile kalmayınca arkamı dönmüştüm ama gidecek bir yerim olmadığını fark ettiğimde kendimi cesur hissetmiştim.
Günü karakolda bitirebilirdim ki o zaman kalacak sıcak bir yerim olurdu yani kaybedecek hiç bir şeyim yoktu. Sakince binanın etrafında bir tur atmış ve arka kapıyı rahatça bulmuştum. İçeri girip çıkan çalışanları görebiliyordum. Etraf kalabalıktı. Sonunda bütün gün yanımda taşıdığım çantadan cüzdanımı alıp cebime koymuş ve içindekilerle çantayı bir kenara atmayı akıl edebilmiştim. Bütün gün neden taşımıştım ki zaten bu ağır çantayı? Ne yapacaktım yarın hiçbir şey olmamış gibi okula mı gidecektim?
Elindeki kutulardan önünü göremeyen bir çalışanın arkasına takılmış ve hiç çekinmeden içeri girmiştim. Kimse telaşından beni görmemişti ben de doğruca mutfağın çıkışını bulmuş ve göz ucuyla barı aramıştım. Kolay olmuştu.
Hayal ettiğimden çok daha güzel bir yerdi burası ferah, lüks. Hardy'nin buraya gelebilmek için verdiği onca savaş şimdi anlam kazanmıştı gerçekten de müthiş bir yerdi. Metrelerce yüksekteki tavandan kocaman cam avizeler sarkıyordu yere kadar olan camlar yere kadar kırmızı kadife perdelerle süslenmiş ve etraf birbirinden güzel heykellerle doluydu. Bir bardan çok müze veya tiyatro gibiydi içerisi. Loş ışık beni saklarken olabildiğince uzun bir süre etrafı izlemiştim. Büyülenmiş gibiydim sonunda kendime gelebildiğimde kendimi doğruca bara atmıştım. Boş bar sandalyelerinden birine oturduğumda. Sarı uzun saçlı ince bir figür yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana yaklaşmıştı.
"Barlarda takılmak için fazla küçük değil misin?"
Cevap vermek gibi bir niyetim yoktu. Cebimden kimliğimi çıkartıp ona uzatmıştım. O içkiye acilen ihtiyacım vardı.
"Demek bu gün doğdun."
Kast ettiği şeyi anlamıştım aslında ama yine de kendimi gülmekten alıkoyamamıştım. Ben dünyayı gerçekten bu gün tanımıştım.
"Aynen öyle bu gün doğdum. Bir içki alabilir miyim şimdi? Tercihen sert bir tane."
"Bilemiyorum küçük fare. Kapıda seni, sadece davetiyeyle müşteri kabul ettiğimiz konusunda uyarmışlardı."
Gözlerim kocaman açılmıştı. Nasıl bilebilirdi? Nasıl anlamıştı? Hayır, anlamış olması normaldi. Buraya ait olmadığım her halimden belliydi. Yüz ifademden şaşırdığımı anlamış açıklama gereği duymuştu.
"Şu köşedeki adamı görüyor musun? Takım elbiseli olan. " Evet görüyordum. Ben girişte esmer korumayla konuşurken o da kapıda kollarını kavuşturmuş gelenleri izliyordu. Başımı olumlu anlamda salladığımda anlatmaya devam etmişti.
"Çalışanlarım işlerini iyi yapar küçük fare. Etrafta bir çocuğun gezdiğini ve mutfaktan içeri girdiğini bana o söyledi."
Utanıyordum hem de çok. Ben böyle biri değildim. Yüzüm kızarıyordu.
"Özür dilerim." Sesimin titremesine engel olamamıştım ve gözümden tekrar bir yaş akmıştı. Kafamı kaldırıp adamın büyük ve parlak gözlerine bakamıyordum.
"Özrünü kabul eder miyim yoksa polise mi giderim ona birazdan karar vereceğim. Beni takip et." Başka çarem yoktu adam kendine bir içecek koymuş ardından da barın arkasından çıkıp başıyla onunla gitmemi işaret etmişti. Önce karanlık bir koridordan geçmiş ardındansa kocaman tahta bir kapıdan geçip beyazlar içinde aydınlık bir koridora ulaşmıştık. Onu takip ettiğim için pişman olmak üzereydim. Delirmiş olmalıydım. Hiç tanımadığım bir adamı hiç tanımadığım bir mekanda takip etmek benim gibi örnek bir evlada yakışmazdı ama ne önemi vardıki artık?
Bir asansöre binmiş ve sonunda en üst kata adamın ofisine varmıştık. Koruması bizimle asansöre binmemişti.
Adam camın önündeki büyük masanın üstüne oturmuş, kollarını iki yana açtığı bacaklarına dayayarak bana bakıyordu.
"Pekala Osaki Shotaro anlat bakalım hikayeni."
Karşısındaki koltuğun kenarına oturmuş ve ona bütün günümü başta sona anlatmıştım. Başka bir seçeneğim yoktu sonuçta.
Söyleyeceklerimi bitirdiğimde içkisinin dibinde kalanları tek seferde ağızına dikmiş ardından cebinden çıkarttığı telefonuyla biraz oyalanıp tekrar bana bakmıştı.
"Yani eski sevgilin bu bara giremediğinden bir çeşit misilleme olarak mı içeri girmek istedin?"
"Hayır. Belki bilmiyorum. Son bir kaç saattir pek düşünerek hareket etmiyorum açıkçası."
"Şimdi planın ne o zaman?"
"Beni polise verirsen geceyi nezarethanede geçirmeyi düşünüyorum. Dışarda kalmaktan iyidir güvenli ve sıcak."
"Peki ya vermezsem."
"Onu henüz düşünmedim..."
Ben düşünmemiştim ama o düşünüyor gibiydi.
"Bende kalabilirsin istersen. Sen sıcak bir yerde kalmak için hırsızlığa başlamadan bir şey yapmamız lazım değil mi? Adım Taeyong bu arada."
Hızlı konuşuyordu. Zararsız ve neşeli bir ses tonuyla gülümseyerek.
"Seni Lucas's araştırttım. Şu aşağıdaki takım elbiseli koruma hatırlayacağın. Söylediklerini teyit etti."
Tanımadığınız bir insan sizi evine kabul ederse ne yapardınız? Bunu kabul etmek delilik olurdu değil mi ancak ben kimdim ki reddedecektim. Bu fikir kafama yatmıştı.
Ben içki içmezdim. Ben bir yerlere gizlice girmezdim. Ben sorumsuzca davranmazdım çünkü ben her zaman parmakla gösterilen o mükemmel çocuktum ama ben o çocuktan hiçbir fayda görmemiştim.
Size söylediğim gibi ne kadar çaresizseniz o kadar cesursunuzdur. O akşam Taeyong'un teklifini kabul etmiştim. Taeyong bar kapanana kadar çalışmak zorundaydı ve ben de o çalışırken oturduğum koltuğa iyice sinmiştim. Zor bir gün geçirmiştim ve kapanan gözlerime daha fazla söz geçirememiş. Odanın sıcaklığı ve loş ışığıyla kendimi uykunun sıcak kollarına bırakmıştım.
Uyandığımda üstüm örtülmüştü Taeyong ise hala masasının başında oturmuş bilgisayarı ile uğraşıyordu. Başını işinden kaldırmadan uyandığımı fark etmişti.
"Uyandın mı küçük fare? Benim de işim bitti sayılır. Birazdan çıkarız olur mu?" Hala gülümsüyordu. Benim de eskiden olduğum gibi, gülümsemesi yüzünden asla düşmeyen biri olmalıydı. Gerçi onun gülümsemesi benimkinden farklıydı. Uzun süre baktığınızda tehlikeli olduğunu fark edebileceğiniz bir gülümsemeydi bu. Onun gülümsemesinin temeli özgüveniydi benimki ise her zaman korkuydu. Onu başımla onayladığımda suratı ciddileşmişti. Bilgisayarını yerimden sıçramama neden olacak kadar sertçe kapatmıştı.𓍼
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlış Seçimler ve Onları Yapanlar
FanfictionHepimiz hayatımızın bir anında yanlış bir seçim yapmışızdır. Yanlış düşüncelerimiz, yanlış davranışlarımız ve daha niceleri. Sonuçta hepimiz hata yaparız, öğreniriz ve bu hatalarımızı tekrar ederiz değil mi? 𓍼 Sungtaro NCT&RİİZE