Annemin anlattığı toz pembe masallarla büyümüştüm. Bazen o masallarda gibi hissederdim. Ve o an benden mutlusu benden özgürü olduğunu düşünmezdim.
Özgürlük tabiri gün geçtikçe farklı bir hal alıyordu. Bir kuş için özgürlük uçmak demekti, bir çocuk için özgürlük bambaşka anlamlara gelirken bir suçlu için özgürlük dışarı çıkmak demekti.
9 Nisan 2020
Saat 2:02Çaresiz hissettiğim anlar oluyordu. 9 Nisan gecesi bu gecelerden biriydi. Korkularım belki de üstüne gitmediğim için benim üstüme gelmeyi tercih ediyorlardı.
(günümüz)
Gözümü açtığımda saat 2:02'ydi. Vücudumu bir korku sardığını hissettim. Sessizce odamdan çıkıp alt kata indim. Annem gecenin bu saatinde televizyon izlemezdi. Yani galiba..
"Anne uyumadın mı?"
Oturma odasına girer girmez gördüğüm manzara beni şok etmişti. İçeride 5 tane iri yarı adamlar ve o adamların başında Arın vardı.
"Sizin ne işiniz var burada?"
Adının Arın olduğunu bildiğim sarışın çocuk (aslında kardeş gibi büyüdüğüm çocuk ama ben sarışın çocuk demeyi seviyorum) bir kaç adım öne çıkarak dilini damağına vurdu bir kaç kez.
"Ama güzellik misafirler böyle mi karşılanıyor? Biraz misafirperverlik lütfen"
Aramızdaki mesafeyi 2 adım kalacak şekilde kapattığında geriye doğru adım atmaya başladım. Annem neredeydi?
"Arın annem nerede"
Arın git gide yaklaşarak saçımı kulağımın arkasına götürdü.
"Bilmiyorum Ayza. Beni en iyi sen tanıyorsun bence o aklını calistirabilirsin biliyorum."
Bir anda arkasına dönüp ellerini çırpı ve yanındaki 5 adama baktı. Aralarında anlayamadığım bir konuşma geçti ve Arın tekrar bana bakmaya başladı.
"Ayza annen yok."
3 kelime. Hayatımı karartan 3 kelime ve ben daha yeni başlıyormusuz gibi hissediyorum.
" Ne demek istiyorsun sen Arın? Söz vermiştin, sen bana söz vermiştin. Ben sana güvenmistim."
Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. İlk defa bir başıma kalmıyordum ama ilk defa kimsesiz kalmıştım.
-9 Mayıs 2009
Yeni taşındığımız evimizin bahçesinde oyuncaklarımla oynuyordum. Çok güzel bir bahar yaşıyordu İzmir. Havada uçuşan kuşlar ve kelebekler çok hoşuma gidiyordu.
Yan binamızda bir aile vardı bir çocukları vardı ve ben o çocukla oyun oynamak için can atıyordum.
Benim bulunduğum tarafa bakınca bakışlarımı kaçırıp bebeklerimle oynuyormuş gibi yaptım. Çocuk yaklaşık 1 dakika sonra yanımdaydi.
"selam beraber oynayalım mı?"
Başımı çocuğun olduğu yöne doğru çevirince altın sarısı saçlarının ona çok yakıştığını ve griye çalan gözlerinde çok anlam olduğunu söylemek isterdim.
"Seni tanımıyorum. Yabancılarla konuşmak istemem."
Onunla konuşmak için can atıyordum. Ama biraz da korkmuştum. Sonuçta yabancı biriydi.
"Arın ben. Sende Ayza olmalısın?"
Adımı bilmesi garibime giderken bana attığı göz ile sersemlemistim.
"Ayza ben, evet. Adımı nerden biliyorsun?"
O sırada evimizin kapısı açıldı ve annem yanıma geldi.
" Demek Arınla tanıştın. Arın Dicle teyzenin oğlu bence anlasirsiniz."
Demek ordan biliyordu benim adımı. Taşlar yerine oturmaya başlamıştı.
"umarım anlaşırız anne."
Arın'a baktığımda bana baktığını gördüm. Ve bir konu açmaya karar verdim.
" kaç yaşındasın Arın?"
Arın tüm dişlerini gösterip güldü ve
"9 yaşındayım." dedi.
O günden sonra Arınla çok güzel bir arkadaşlığımız, kardeşliğimiz olmuştu. Herşeyimi bilir ve herseyimde yanımda olurdu. Aramızdaki bir yaşı asla önemsezdi abim gibi davranırdı. Ve gerçekten yakışıklıydı.
(günümüz)
Arın ile göz göze en son 16 yaşında geldiğimizi göze alırsak gerçekten uzun bir süre gözlerine bakmıştım.
"Arın aklım almıyor hem bana anneme birşey olmayacağı hakkında söz verip hem de annen yok diyorsun nasıl olur bu?"
Derin bir nefes aldı Arın. Bu derin iç çekiş beni bir nebze korkutmuştu.
" Tekrar başlıyoruz Ayza."
.....
helloo ben yine bisiler yazmaya geldim eğlencesine yazıyorum oylarsaniz sevinirim ve bana isim onermeniz gerekiyor yoksa ali, Mehmet, Ahmet üçlüsünü kullanmak zorunda kalicam
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Dans
Teen Fictionherkes istediği hayatı yaşar mıydı? Herşeyin bir sonu vardı. Sonsuzluk ise sadece masallarda olurdu değil mi?