1| Gerçeğin sanrısı

417 32 169
                                    

Hepimizin içinde asla ortaya çıkarılamayacak bir şeyler vardır.

Elimle iki büyük kapıyı ittirdiğimde kimsesiz köşkün holünde kapının gıcırdama sesi yankılandı.

"İşte Tepedeki Ev." dedim Baekhyun'a bakarak. Elindeki çantaları yere bırakmış küçük adımlarla etrafı inceliyordu. "Aman Tanrım..." dedi. "Chanyeol, burası kocaman." Merdivenlere yaklaşıp elini işlemeli korkuluğa koydu tozlu olduğunu fark etmeyerek. O kadar sabırsızdı ki dayanamayarak üst katlara bakınmaya çalışıyordu. Elimdeki çantaları bırakıp yanına gittim. Kendisini eski köşkün ihtişamına kaptırmıştı. Bu yüzden beline sarıldığımda irkilmişti ve ardından yüzüme bakıp hemen gülümsemişti. Köşkün mimarisi ve eski eşyaları ilgisini çekmişti fazlasıyla. "Odamıza yerleştikten sonra etrafı gezelim." dediğimde beni onayladı. Hızla kollarımdan ayrılıp kapının eşiğine bıraktığı bavullara eline aldı.

"Burayı terk edenin kafasını sikeyim!" dedi Sehun içeriye girerken. Kapının girişinde durup içeriyi izliyordu. Baekhyun "Jongin duymasın." dediğinde dudaklarını birbirine bastırdı. Burası ona aitti.

Durduğu yerde aniden tökezlediğinde bavulları taşıyan Baekhyun'u çarptı ve Baekhyun da dengesini yitirerek bavullarla birlikte arkasındaki eski sarkaçlı dolap saatine çarptı. Jongin koşarak içeriye girmiş ve Sehun'u ittirerek dikkatini çekmişti. Eşyalarını yere bırakarak kucağındaki kedisiyle birlikte merdivenlere koştu.

"En büyük odayı ben kapacağım!"

Sehun, Jongin'in amacını anlayınca sırt çantasını fırlatmış ve tüm gücüyle peşinden koşmaya başlamıştı. Baekhyun sinirle Sehun ve Jongin'in peşinden bağırırken tıpkı diğerleri gibi merdivenlere koşan Minji'yi gördüm. Jongin'in peşinden gidiyor olmalıydı fakat ahşap merdivenler onun için tehlikeliydi, burası oldukça eskiydi. Ufak çatlaklar ufaklığın canını yakabilirdi. Minji basamakları çıkmaya çalışırken onu kucağıma aldım hızla. Jongin'in peşinden sızlanacak gibi olsa da çok geçmeden gülerek boynuma sarılmıştı.

"Minji!" diye bağırdı Jongdae. Nefes nefese kalmıştı. Kızını kucağımda görünce derin bir nefes verdi. "Küçücük bacaklarıyla nasıl bu kadar hızlı koşabiliyor!?" dedi bıkkınca. Ufaklığın yanağına öpücük bıraktığımda yukarıya çıkmak üzere bize yaklaşan Baekhyun da benim yanağıma bir öpücük bırakarak yanımızdan ayrılmıştı. Peşinden baktım kucağımdaki ufak kız çocuğuna. Baekhyun ve ben çocuk sahibi olamayacaktık, bunun farkındaydık fakat Jongdae'nin kızlarıyla ne zaman vakit geçirsek kalbinden geçenleri gözlerinden anlayabiliyordum. Baekhyun her ne kadar zaten istemiyor oluşunu dile getirse de onun çocukları ne kadar çok sevdiğini biliyordum.

Minji babasını görünce beni bırakıp Jongdae'nin kucağına atlamıştı. Jongdae kucağımdaki kızını aldığında Baekhyun'a yardım etmeye gitmemi ve bir an önce yerleşip projelere ve bakıma başlamamız gerektiğini söylemişti. Mutfakta buluşacaktık. Evin temizlenmeye ihtiyacı vardı. Haklıydı, evin bu kadar tozlu ve eski olacağını düşünmemiştim.

Koşar adımlarla üst kata çıktım. Jongin ve Sehun'un gülüşme sesleri geliyordu, anlaşılan sorunsuzca oda seçebilmişlerdi.

Köşk çok büyüktü, birilerinin kolaylıkla birbirini bulabilmesi oldukça zordu. "Baekhyun!" diye seslendiğimde merdivenlerin sağındaki koridordan gelmişti sesi. Köşkün uzun koridorlarında onlarca tablo, insan silüetinde uzun heykeller vardı. Hepsinin eşsiz eserler olduğuna emindim. Maddi değerleri de fazla olmalıydı, terk edilmek için fazla değerlilerdi. Köşk satışa çıkarıldığında tüm bu antika eserler için de fiyat biçebilirdik.

HauntedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin