Nedir mutluluk?
Biliyor musunuz hiç merak etmiyorum cevabınızı! Çünkü buldum ben kendi mutluluğumu!
Benim mutluluğum acılarıma ortak olan bir adamdan başka kimse değildir!
Ne çok bilgilidir bu adam! Ne çok şey öğrenmiştim ondan! Bulmuştum kendimi, bulmuştum maviyi! Haberi bile yoktur ona kalben bağlı olduğumdan ve asla öğrenemeden alacaktı mavi bizi koynuna!
|;|
Seokjin'in gemisi gideli bir saat bile olmamıştı,gemim suyun içine iyice batmıştı. Parçalara ayrılan gemi yüzünden her bir taraftan soğuk sular içeri giriyordu, çoktan belimin üstüne gelen suyun içerisindeydim,zaman geçtikçe yaklaşıyordu ölüm dudaklarıma.
Hoseok benden daha iyi bir durumda değildi,gemiden kopan bir demir parçasına tutunmuştu ve bütün bedeni sular içerisindeydi.
Burada neden benimle birlikte kalmıştı bilmiyordum. Mezarımız olacaktı bu karanlık deniz bize,bile bile niye kalmıştı benimle?
Bilmiyordum.
Ya da biliyordum.
Kalmıştı çünkü benim bu gemiye beslediğim sevginin aynısını o da bana beslemişti.
İkimiz de hayattaki tek hazinemize tutunmuştuk.
Ben onun hazinesiydim.
Ve biz denizin derinliklerinde kaybolacaktık.
Yine de birçok soru sormak istiyordum ona;
Neden güvenmiştin bana?
(Çünkü aynıyız biz seninle.)
Neden sevmiştin beni bu kadar?
(Aynıdır acılarımız.)
Hiç mi korkmazsın bana kapılıp gitmekten?
(Kurtulurum en azından bataklığımdan, kapılırım zeytin gözlerine.)
Neden kalmıştın burada?
(Çünkü başka gidecek bir yerim yok.)
Tek soğuk sular sarmamıştı etrafımızı,sis o kadar güçlüydü ki güneşin battığını bildiğim halde göremiyordum onu. Gerçi ben göremediğim için batmamazlık yapar mıydı güneş?
Sebebini bilmediğim bir sarsıntı yüzünden dizlerimin üzerine düştüğüm zaman Hoseok'un açık kahverengi gözleri ile çarpıştı koyu kahverengi gözlerim.
Ölümü bekliyordu.
Ölümü bekliyordum.
Artık bakışlarımız bile konuşmuyordu, gerçi bile bile ölüme teslim olmuş iki kişi ne konuşurdu ki?
Bedenim suyun içerisindeyken dizlerimin üzerinde emekleyerek Hoseok'a yaklaşmaya çalıştım,bu çok zordu benim için. Çünkü zayıftı bedenim ve dalgalar o kadar şiddetli vuruyordu ki bana,Hoseok'a yaklaşmamı engelliyordu.
Ama her şeye rağmen vardım yanına, tutunduğu demir parçasına ben de tutundum ve karşısında durup yüzünü inceledim. O da mosmor olmuş dudakları ve kan çanağı olmuş gözleri ile baktı bir süre yüzüme.
Su buz gibiydi, dişlerim birbirine çarparken "Sanırım ilk önce ben ayrılacağım buradan." dedim.
Gülümseyerek "Yanılıyorsunuz,sizin ölümünüzü görebilecek cesaret yok bende." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yaldızlı zambak
Fanfiction"Bu anlatacaklarım,bir zambağa hayran olan gün ışığının hikayesidir."