"Ah hayır beni asla fark etmeyeceğini biliyorum. " Bir kaç dakikadır tek arkadaşım olan Melise Arda'nın beni asla fark etmeyeceğini anlatmaya çalılıyordum.
"Hayır, her zaman kötü düşünmek zorunda mısın? Ardayla konuşmayı denemelisin." Hala ısrar ediyordu. Arda okulun en popüler erkeğiydi. Bense okulun en asosyal ve yalnız kızıydım. Tek arkadaşım Melisti onunla da aynı okulda değildik.
"Konuşmayı denesem bile dinlemez."
"Birazcık bile iyiyse en azından sen ölmeden önce bir gününü sana ayırmayı deneyebilir, bunu yapamayacak kadar acımasız olduğunu düşünmüyorum."
"Bilmiyorum Melis. Hem onun karşısına çıktığımda kekelerimki ben konuşamam." Karamsar olmamaya çalışıyordum ama olmuyordu. Senelerdir aşıktım ben. Bana kalsa sorun yoktu onu her gün görmek bana yeterdi. Ama ben ölmeye mahkumdum. Hastalığım ilerlemişti ve doktorlar açık açık yapabileceklerinin olmadığını söylemişlerdi.
"Tamam o zaman gidip ben ona durumu anlatırım. Sadece bir gününü sana ayırmasını isterim. Olur mu?"
"Olur" dedikten sonra birden öksürmeye başladım. Yine nefessiz kalmıştım. Melis hemen ilacımı aramaya başladı.
"İlacın nerde" Parmaklarımla çekmeceyi göstermeye çalışıyordum. Melis hemen ilacı getirdi. Yavaş yavaş rahatlamaya başlamıştım.
"İyi misin" İyi değildim. Hastalığım beni ölüme sürüklüyordu. Ölümden korkmuyordum çünkü yaşadığım sürece hastalığım canımı daha çok yakacaktı ölüm bir kurtuluştu benim için. Belkide öleceğimi bilmeme rağmen tedaviyi kabul etmemin tek nedeni Ardaydı. "İyi değilim. Arda beni tanımadan ölmek istemiyorum." Çok acı bir duyguydu bu.
***
"Damla eminsin değil mi konuşamayacağından." Son kez daha düşünerek cevabımı verdim. "Eminim" cevabımı duyduktan sonra Melis yavaşça Arda ve arkadaşlarının oturduğu masaya gitti. Cumartesi günüydü her cumartesi arkadaşlarıyla bir alış veriş merkezine giderlerdi. Melis benim aksime güzel bir kızdı ve bir erkeği etkileyebilirdi. Arda masaya en uzak sandalyede oturuyordu. Melis yavaşça eğilip Ardanın kulağına bir şeyler fısıldadı. Ardanın arkadaşları anlamamışçasına bir Melise bir Ardaya bakarken Melis yavaşça doğruldu ve yanıma gelmeye başladı. "Bugün saat 17:00 de buradaki kitapçıya git Arda da orada olacak. Senin konuşman daha iyi olur kuzum." Ne? Ben Ardayla bugün buluşucak mıydım? Bu aslında harika bir şeydi ama ya her şeyi elime bulaştırırsam diye çok korkuyordum. "Bana sormadan neden bunu yaptın, ya konuşamazsam, dilim dolanırsa." Birden gülümsediğini gördüm. "Arda yalnız olucak yani korkulacak bir şey yok. Bence anlayış gösterir moralini yüksek tut." Tamam belki doğru söylüyor olabilirdi ama ben bu tipimle gitmemeliydim değil mi? Saatime baktığımda saat 14:00 dü. " Dört saatim var hazırlanmak için aynı zamanda sende bana yardım ediyorsun ona göre" Bende sonunda gülümsemeye başlamıştım. " Tamam o zaman bizim eve gel seni dünyalar güzeli bir prenses yapayım cicim"
**********
Telefonumu elime alıp ekranını açtım ve saatine baktım. Tam bir saat olmuştu. Ve hala beni prenses(!) yapabileceği şeyi bulamamıştı. Hem dolabını darma dağın etmişti hemde bana sürekli saç modelimi değiştirmemi söylüyordu. Yok efendim yana atılmış iki örgüyle dalga geçebilirmiş miş. Yok efendim salarsam daha güzel olurmuşum. Ben kabullenmiştim. İstediğini söylesin bana ben ondan başkasında gerçekten aşkı yaşayamazdım ki. Aşkın en iyi simgesiydi o. Bi yandan ulaşılmaz ama bi yandan da içimden bir ses çok çok derinlerinde küçücük bi çocuğun olduğunu söylüyordu.
"Buldum sonunda aradığımı buldum." diyerek elindeki sade beyaz elbiseyi yatağa doğru fırlattı ve garip dansına devam etti.
Ne yazıkki yardım isteyen bendim. Bu yüzden elimden hiç bir şey gelmezdi. " Sana git diyemem ama kal demekte gelmiyor içimden" Sesimi yine o komik tonuna ayarlayarak şarkı söylemiştim.
"Şimdi bu kadar şaka yeter. Ne yapacağımı düşünmem lazım. Hmmm." O düşünürken bende odasındaki koltuğa yayıldım. "Tamam buldum, şimdi ilk olarak makyaj sana yasak olduğu için hiç makyaj yok. Saçlarını salıyoruz ve bu elbiseyi giyiyorsun" diyerek elbiseyi elime tutuşturup beni odasındaki banyoya doğru yavaşça çekiştirmeye başladı. "Giyinince haber ver" diyerek gitti.
Elbiseyi giydim ve telefonuyla oynayan Melise seslendim. Beni gördüğü an ağzını açtı ve kekeleyerek "ç..çok güzel olmuşsun" dedi. Sonrada örgülü saçlarıma yöneldi ve onlarıda açtı. Eline bir tarak alıp taradı ve hafif dalgalı gibi olan saçlarımdan bir tutam alarak dudağını büzdü ve düşünmeye başladı.
"Saçının önünden bir kaç tutam alarak arkaya tel tokayla tutturabiliriz. Bence sana çok yakışır." Çok süs sevmezdim hatta nefret ederdim saçımı salık gördüğümde sanki ben, ben değildim. Söylediği modeli saçıma yaptığında rahat bir model olduğunu anladım. Hala aynadaki beni tanıyamıyordum. Az zamanım kalmış gibi görünüyordu. Aynada son kez kendime bakarken gözüm ayaklarıma takıldı. " Bu güzel mavi puantiyeli çoraplarımla bence çok tarzım. Kesinlikle böyle gitmeliyim." dememle beraber gözlerini devirmesi bir oldu.
"Esmer tenlisin yani beyaz sana çok yakıştı. Elbisen zaten spora kaçtığı için ayakkabında beyaz converse olabilir. Ama önce lütfen şu çoraplarını değiştirir misin?" Bence çoraplarım çok güzellerdi ama Melis gibi bakımlı bir arkadaşa sahipseniz her şeyiniz kusursuz olmalı.
"Tamam tamam bana beyaz çorap verebilir misin peki?" diyerek en şeker gülümsememden gönderdim Melise. Bıkkın bıkkın "Peki" dediğinde bende "Buluşmayı organize eden sensin biraz çek nazımı."
"Haklısın tamam" Tabiki haklıyım. Saatime baktım. Ne? Yarım saat vardı.
" Melis koş çorapları getir. Koş kızım koş yarım saat var. Geç kalmamam lazım. "
"Panik yok sakin. Al çoraplar, al bunlarda ayakkabılar hadi hadi hadi." çorapları yüzüme ayakkabılarıda ayağımın ucuna doğru fırlatmıştı. " Ah canım, canımı yakmamak için ayakkabıları üstüme fırlatmadın mı yerim ben se-" derken sözümü keserek " Hadiii" diye bağırdı.
**********
Alışveriş merkezinin kapısından girdim. Aslında burada yerini aklıma kazıdığım tek yer kitapçıydı. Kitapçıya girdim ve beklemeye başladım. Önce biraz bakındım etrafıma belki gelmiştir diye ama göremeyince dergilerin olduğu tarafa gidip beklemeye başladım. Saatime baktığımda 5 dakika erken geldiğimi anladım. Tam saatinde gelmeyeceğini hatta hiç gelmeyeceğini düşünerek kitapların olduğu bölüme doğru ilerledim. Elime bir kitap alıp sayfalarına göz attım. Sonraysa kitabın ilk sayfasına dönüp okumaya başladım.
Omuzumda bir el his ettiğimde yavaşça arkama döndüm. Bu Ardaydı. Heyecandan kekeleyerek "M..merhaba" dedim. Ardaysa rahat ama bir o kadarda samimi tavrını koruyarak "Merhaba" dedi. Sanırım bu gün Ardanın nasıl biri olduğunu öğrenebilirdim. "Sen okulda her gün elinde farklı bir kitapla gezen örgülü kız değil misin." İsmimi bilmiyordu sanırım ama en azından okulda beni görmüştü. "E...evet , İsmim Damla" dediğimde yüz ifadesi değişikti. Şuan o popüler arkadaşlarıyla olabilirdi ama o buraya gelmeyi tercih etmişti. Ve en garibi ise gülümsüyordu. İçten. "İsmini biliyorum. Sadece az önce anımsayamadım. Buraya neden geldiğimi ıııhhhmm ismini unuttum M ile başlıyordu bugün yanıma gelip söyleyen ki-" dediğinde değişik bir özgüvenle sözünü keserek "Melis" diye doğruladım onu. "Heh Melis buraya neden gelmem gerektiğini söylemedi. Sadece gelmemi ve seni bulmamı söyledi. Seni biraz tarif ederek. Merak ediyorum da ben buraya neden geldim." Gözleri kahverengiydi daha önce bakma fırsatım olmamıştı o an farkettim. Gözleri kusursuzdu.
"Nedenini anlatmasam. Sadece sana, sana" Bunu söylemek benim için zordu. Meraklı bir beklentiyle bakan kusursuz kahverengi gözlerine baktım ve "Sana ihtiyacım var." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sensiz Olmaz
Teen FictionGözyaşlarım benden bağımsızdı artık. Ölüm değildi beni korkutan. Korktuğum beni tanımamasıydı. Ve... Beni fark etmesi için ölmem gerekiyordu. • Kapak için @thelightstar 'a teşekkurlerimle • • 18/06/2015 •