ilk huhuuu

5 0 0
                                    

kahraman bakış açısı, hongjoong

son günlerde rutinimde olan değişiklik beni deli ediyordu. cidden deli oluyor ve kafayı öyle böyle sıyıracakmışım gibi hissediyordum: komik olan da şuydu ki, bunu arkadaşlarıma anlattığımda zırt pırt dalga geçiyorlar ve değerli midelerinin derdine düşmeye devam ediyorlardı.

ama seviyordum yine şerefsizleri, sadece beni anlamıyorlardı.

normalde kesiksiz uyuyan ve yılda ayda bir defa rüya gören biri olarak, şimdi, sınıfımda alakamın bile olmadığı biri hakkında rüyalar görmekti rutinimdeki bu değişiklik.

ama hani, rüyalar da öyle böyle değil... bazen, çok, çok yakınlaşıyorduk.

ve beni daha deli eden noktaya gelmediniz, söylüyorum: yakınlaşma anımızda uyanmam... YOK YOK BU DA DEĞİL.

yakınlaşma anımızda uyanınca küfrediyor ve devamı olmadığı için iki saniyecik BAKIN AMA VALLA SADECE İKİ SANİYECİK üzülüyordum. deliriyordum kısaca. üzüldüğüm için kendimi vurasım geliyordu.

sonra işte... bazen uyanıyordu benim miniğin miniği.

ÇOK İĞRENÇ OLDUM BİLİYORUM AMA ŞİMDİ BUNU YOUTUBER'MIŞ GİBİ SALAK SALAK KENDİME ANLATMAZSAM BU SIKICI OKUL YOLUNDA NE DÜŞÜNÜCEM Kİ AAAA.

az biraz eğlenim yav.

neyse aman, eğlence de kalmadı. vardım yine salak okula. offf offf amk, bu servis şoförü de niye okul binasının dibine giriyorsa, çok utanıyorum böyle olunca da inmeye. insanlar bakıyor falan, siz de utanır mısınız böyle durumlarda: ben kendimi yedim çünkü şu anda inerken ama... öküz mingiş sağ olsun hemen arkamı kolluyor şu anda.

en sevdiğim şerefsiz de bu. mingi gerçekten çok yakın arkadaşım, dışarıdan soğuk ve uzun boyundan ötürü modunda olunca giydiği gothic kıyafetlerle ciddi durur, hatta tehlikeli ama aramızda kalsın, kendisi kısmetse olur bile izliyo.
tabii ben izlemiyorum sadece zeyd için izliyodum. gerçi... mingi de sadece onun için izliyor ama, olsun yani.
ha evet, aynen, mingi'nin miniş ve lol bebek takıntısı var. o yüzden mingi bir bebeeek.

şu an, klasik bir sohbet dönüyordu aramızda: bıkkın ses tonumla benim başlattığım.

"yine geldik çok sevdiğim yere."
"çok sevdiğin değil çu, aşkından yerlere kırmızı halılar döşeyip düğün pastasını bile reddedeceğin kadar sevdiği-"
"sen yine adnan oktar mı izledin?"
"yoo. reels'te gördüm."
"e o izlemek oluyor piço. aynı bokun indigosu."
"indigo ne demek? bir hayvan mı çu?"
"hayır mal. mavinin bi tonu."
"e aynı bokun lacivertli de o zaman sen de."
"niye öyle diyeyim, şimdi böyle dedim ki kafam dağılsın mingiş."
"kafan niye dağılsın çu?"
"biliyorsun. yine malum kişiyle rüyalarım işte,"

sona doğru sesim kısılmıştı çünkü biricik sınıfımızın kapısının pervazında duruyorduk. içeri girmek için ilk mingi adım attı, dudaklarını çizgi halinde büzdü. oradaydı.

gerçekten hiç problematik biri değildi; aksine, o kadar sakin ve sessiz, kendi halinde bir beyefen- yani bir çocuktu ki. böyle bir şeye alet olduğu için çok üzülüyordum, çünkü onunla hep konuşmak istemiştim geçen seneden beri, ama yanında duran 190'a yakın boylu çocukla bu hiç de olası değil gibiydi. bu gibi olması da beni bundan uzaklaştırmıştı, o yüzden şimdi içeri girerken hemen önünde oturmama rağmen ona selam bile vermemiştim.

ancak yine de bu ona bakmama engel değildi, test çözüyordu garibim. bugün de pembe hoodie'sini giymişti, saçları ise dalgalıydı... gerçekten, itiraf ediyorum, çok güzel çocuktu.

çantamı sıranın sütünundaki çıkıntıya astım, içinden de matematik kitabımı çıkartıp kalemimle oyalanmaya başladım. mingiş de kitaplarını çeyiz dizer gibi sırasına dizdikten sonra yanıma oturdu.

uykucu sucuk & yastığıWhere stories live. Discover now