0.2 : ooh, never thought I would be without you

296 52 181
                                    

꒰°。•꒱┈┈┈┈ᘡ(❪ ᰍᩚ ❫)ᘞ┈┈┈┈꒰•。°꒱

BÖLÜM İKİ : "Galibiyet dediğin önüne hazır bir şekilde sunulmaz, acısıyla sunulur."

꒰°。•꒱┈┈┈┈ᘡ(❪ ᰍᩚ ❫)ᘞ┈┈┈┈꒰•。°꒱

꒰°。•꒱┈┈┈┈ᘡ(❪ ᰍᩚ ❫)ᘞ┈┈┈┈꒰•。°꒱

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

- ̗̀ะ🥀⋮

Yetiştirdiği çiçekleri sularken pikaptan en sevdiği müzik çalıyordu. Kendi kendine mırıldanırken telefonundan gelen neşeli bildirimi duydu. Bu bildirim sesini özelleştirmişti ve ne zaman duysa sevinçten havalara uçardı. Hızlı davranarak suyu kapattı ama yüzüne çok az çamur sıçradı. O bunu umursamadı çünkü sevdiği kişi bir şey paylaşmıştı. Seri bir şekilde telefonunu eline aldı ve şifreyi girip ne paylaştığına baktı.

"KAZANAN : @ lolochoe
En yakın zamanda lolochoe ile görüşmek dileğiyle! Ayrıca yese kapılmayın lütfen, bir dahaki ay yine aynı şeyi yapabilirim. Hoşça kalın, kendinize iyi bakın. Sizleri seviyorum.<3"

Okuduğu şey içinde hem fırtınalar koparmıştı hem de kanat çırpan varlıkların ölümüne sebep olmuştu. Kendisini saran lacivert ve sarı tonlarındaki hava dalgası onu boğuyormuş gibi hissediyordu. Telefonunu bir kenara fırlatmak istedi ama bozulma ihtimalinden dolayı fırlatamadı, elinde kaldı öylece. Yavaşça yerine koyup duvarın bir köşesine sindi. Elbette ki kazanacağını düşünmüyordu ama içindeki o umut kırıntısı heveslendirmişti. Hâlâ aptal gibi onunla yan yana olacağı günlerin hayalini kuruyor, yese kapılıyordu.

"Üzgünüm Soobin, sanırım sözünde duramayacağım bugünlük." sesi çatallaşmıştı. Göz pınarlarından çıkan minik yaşlar yüzündeki çamurlarla karışıp yerdeki minik yabani otların üzerine damlıyordu. Dimdik duran çiçeklerin de bir anda solduğunu gördü hem içinde yaşattığı çiçeğin hem de bahçesindeki çiçeklerin. O ne hissediyorsa çiçekleri de onun gibi hissediyordu. Çiçeklerin bu hâlini görünce tatlı ve acıyla karışık bir tebessümle onları sulamaya devam etti. Bu sefer pikabında çalan neşeli şarkının sözlerine odaklandı, melodisine değil.

"Hâlâ koklayabiliyorken sana güller diliyorum." şarkı sözlerini mırıldanırken güneş ana yavaş yavaş batıyordu, rüzgâr soğuk esmeye başlıyordu. Musluktan akan buz gibi sudan birkaç yudum alıp kapattı. Derin bir iç çekti, toprak kokusu ve çiçek kokusu ciğerlerini doldurdu. Özenle yetiştirdiği gülüne baktı.

"Tatlı gülüm,  bugün de seni Soobin yerine koyup seveceğim. Onunla olma şansımı kaçırdım, bu kadar bahtsızım işte." dedi gülün yapraklarını nazikçe okşarken.

"Seni seviyorum güzel kokulum." gülü öptü ve evine şarkı söyleyerek girdi.

İlk önce güzelce banyo yaptı, tertemiz kıyafetler giydi. Sonra buzdolabındaki tavuğu alıp tavada kızarttı. Üzerine kaşar rendeleyip kremayı döktükten sonra koyulaşana kadar güzelce karıştırdı. Pişince kekiklimi ayrı bir tabağa çekti ve kaynayan çorbasının altını kapadı. Çorba dolu tabağı, kaşığı ve çatalı sofraya koyup sandalyeye oturdu. Böylelikle akşam yemeğini yemeye başladı. Yerken bir yandan da düşünüyordu: Kendisi çıksaydı neler yaparlardı?

Bu soruyu sorduktan sonra hayal dünyasına daldı, hayallerinde güzel anılar biriktiriyorlardı. Hatta gerçekleşmesi imkânsıza yakın bir düş düşledi- dans etmek gibi. Soobin dans etmesini pek de iyi bilemiyordu, Yeonjun ise ona dans etmeyi öğretebilecek biriydi. Gül bahçesinde en sevdiği şarkıyla Soobin'le dans etme hayallerini kurdu bu yüzden. Beceriksizce ve şapşalca dans eden Soobin'in yüzündeki komik ifadeler karşısında Yeonjun sırıtıyor ona iltifatlarda bulunuyordu ya da bulunamazdı ki Yeonjun. O sadece güzel bakardı, gözleri konuşurdu; içindeki hisleri diliyle söyleyemezdi, kilitlenirdi dili.

Üzerine düşen ekmekle irkildi. Tamamen bitmiş yiyeceklere baktı, Soobin'i düşünürken bile zaman hızlıca akıp gidiyordu, onunlayken nasıl zaman geçecekti? Hep bunu düşünürdü. Kendisini fazla âşıkmış gibi hissetti. Kalbi tarifsiz bir acıyla doldu, biri kalbini içten bir şekilde sıkıyordu ve canı yanıyordu. Evdeki yalnızlığı ilk kez bu kadar ağır basmıştı. Burun çekme sesi ufak mutfağında yankı yaptı, sessizlik ona ihanet etti. Yalnızsın diye bağırdı. Oda her zamankinden daha soğuktu, rengarenk hayalleri siyah beyaz oldu. İyiyi düşünmeliydi, farkındaydı ama biraz depresyona girmekten zarar gelmez diye düşündü. Telefonunu eline alıp uzun uzun ekranla ve boş bildirim kutusuyla bakıştı. Tekrardan platforma girdi ve yazdığı yazıyı okudu. O kişiden eksiğim neydi? diye düşünürken mesajın az önce gittiğini ve tam da şu an 'görüldü' olduğunu gördü. Şaşkınlıktan yutkunamadı ve içini tarifsiz bir duygu kapladı. Dünden beridir mesaj gitmemiş miydi? diye düşünürken bir anda görüldü yemesi bambaşka hisler hissetmesine sebebiyet vermişti. Sandalyeye çakılmış gibiydi ne kıpırdayabiliyordu ne de bir şey yapabiliyordu. Mutlu mu yoksa mutsuz mu olsa emin olamıyordu ama onun bu yazısını görmesi hem de şimdi görmesi kendisini mutlu etmişti.

page.soobin yazıyor...

Bunu görmesiyle kalbinin ritmi değişmişti. Sanırım kazanmıştı? Hem de tatlı bir acıyla.
Zaten galibiyet dediğin hazır bir şekilde değil acısıyla sunulur, değil mi? Eğer ki tatlı bir şekilde sunulsaydı bu kazanmanın önemi anlaşılır mıydı? Tabii ki de anlaşılmazdı.

i wish you roses, yeonbin. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin