#1

1.1K 109 44
                                    

10/05/2023

Sınıfta öylece oturuyorum, yapayalnız. Öğrencilere bakılırsa hepsi çok mutlular. en arka sırada diğer öğrencileri izlerken, bir teneffüs önce aldığım simiti kemiriyorum.

O karşıdaki çocuk Felix mi? Sevilmesine şaşırmamalı, çok zarif ve nazik biri. Gülüşü dünyalar kadar güzel, hatta ona baktığınızda tüm umutsuzluklarınız anında silinir.

Tabii bu tek bana yaramıyordu, ne ironik ama değil mi? Kimsenin varlığımdan haberi bile yok. Fakat bu yıllardır alıştığım durumlardan sadece biri.

Alıştığım diğer şeyler; Toplumda dışlanmak, zorbalık görme, görmezden gelinme, önemsenmemek, sevilmemek ve benzeri şeyler.

Felix bana mı bakıyor? Ah, hayır elbette bana bakmıyor. Yavaşça çantamdaki suyu aldım elime, suya baktım ve düşündüm o an.

Su her şeye hayat olduğu halde değer görmüyordu. Peki ben nasıl işe yaramaz aptal bir insan olarak değer görebilirdim?

Minho... yanıma gelip hiçbir şey söylemeden sessizce beni izleyen kişiye dönüyorum. Çok güzel bir gençti, nasıl bu kadar mükemmel olabilirdi?

Uzun uzun bakıyor, ardından güzel tebessümünü bahşediyordu bana. Neredeyse kimse konuştuğumu ne görmüş ne de duymuştu, Minho'da onlardan biriydi.

"Her zamanki gibi yine aynı yerdesin Han Jisung" bunu tatlı bir gülümsemeyle söylediğinde istemsizce bende gülümsemiştim.

Bazı kişiler dilsiz olduğum hakkında dedikodu bile çıkarmışlardı. Ama hayır ben dilsiz değildim, ben konuşabiliyordum.

"Hadi bir değişiklik yapalım Hanji" Karşımdaki genç bana asla soru sormazdı çünkü cevap vermezdim, bu yüzden çıkmak isteyip istemediğimi bile sormamıştı.

Kolumdan çekiştirirken direnmedim, zaten sınıftan hiç çıkmıyordum aynı ruh gibiydim. Okula gidiş geliş dışında temiz hava bile almıyordum çünkü hep kapalı alanlardaydım.

Belki bu teneffüs Minho sayesinde harika olurdu, kim bilebilir belki de hayatım boyunca yaşayacağım en mükemmel teneffüs olurdu.

Bahçeye çıktığımızda duraksadı ve bana doğru döndü, gözleri hep bu kadar güzel miydi? "Hanji, hayatında kaç kere teneffüse çıktın bilmiyorum,"

Derin bir iç çekti, konuşurken gözünü kaçırıyordu ve bu dikkatimden kaçmamıştı. "Ama şimdi bunu düşünmenin bir anlamı yok"

Kaçırdığı gözleri beni buldu ve tekrar güzel tebessümünü bana bahşetti. Konuşurken bıraktığı elimi tekrar kavradı ve yürümeye başladık.

Sürekli bir şeylerden bahsediyor, gülüyordu. Bense ona yalnızca gülümsememle eşlik edebiliyordum.

İnsan olmak ne kadar da tuhaftı ama değil mi? Mesela bazen bir insan yargılanmaktan korktuğu için ömür boyu sessiz kalmayı tercih edebilirdi.

Ya da anlatmak istese de anlatamazdı hiçbir zaman, susup izlerdi karşısındakinin hareketlerini. O da dahil olmak isterdi sohbete ama asla dahil olamazdı.

Karşısında alayla bakan gözler görmek yerine o gözlere hiçbir zaman bakmamayı tercih ederdi bazen insan. Bende buydum işte, korkaktım.

"En son Changbin Jeongin'e çelme taktı ve Jeongin düşmemek için bir yere tutunayım derken Hyunjin'in saçını tuttu, ardından Hyunjin'i de kendisiyle beraber yere düşürdü"

Simit almak için bahçeye çıktığımda, sınıfta yaşanan bazı olayları anlatıyordu bana. Neden yaptığımı bilmiyorum ama bir anda Minho'nun elini bırakıp durması için kolunu kavradım.

Şaşkınlıkla bana baktı. Gözlerine baktığımda yutkunma isteğimi bastıramadım. Onu durdurma sebebim bazı kızların bize iğrenç bir şeymiş gibi bakmalarıydı.

Gözlerimle kızları işaret ettiğimde Minho oraya döndü. Kızlar Minho'nun onlara baktıklarını farkettiklerinde hemen arkalarını dönüp yürümeye başladılar.

Minho bana döndüğünde az önceki sert bakışı bir anda yok olmuş yerine dünyanın en tatlı duran bakışı geçmişti.

"Rahatla Han Jisung bu teneffüs mükemmel olacak" o ana kadar burukça gülümsediğimi farketmemiştim bile.

Yine yürümeye devam ederken Minho bu sefer önceden de yaptığı gibi kendinden
bahsetmeye başlamıştı. Onu tanımamı istiyordu.

Sevdiği renklerden, sevdiği animelere, sevdiği kitap türlerinden, sevmediği kitap türlerine, hoş karşılamadığı hareketlerden, hoşuna giden hareketlere kadar her şeyi anlatıyordu bana.

***

Sınıfa girecekken hemen elimi çektim ellerinden. Sorgulamasını beklemiştim ama tepki bile vermemişti. Sahi, neden hiç umursamamıştı bu durumu?

En arkaya, yerime oturdum ve sıramın altındaki kitabı elime alıp okumaya başladım. "Dilsiz! Sana diyorum hey! Şimdi de sağır mı oldun başımıza?"

Bana seslenen kişiye döndüm hiç bozuntu vermeden, zaten bu sınıfta adım "dilsiz" di, ne diye alıştığım bu kelimeden rahatsız olacaktım?

Karşımda duran Hyunjin'i gördüm. Sarı saçlarıyla çok ilgi çekici gözüktüğü aşikardı. "Matematik ödevinin cevaplarını ver"

Çantama uzanacakken bir el tarafından durdurulmuştum. "Karşındakinin hizmetçin mi sanıyorsun?" Duyduğum sesle irkilmiştim, Minho.

"Yapmadığın ödevden eksini paşa paşa alacaksın, bu Jisung'un sorunu değil" gözlerindeki ateş beni çok korkutmuştu, bu o muydu?

"Uzak dur ondan Hwang Hyunjin."

***

Angst okumayı çok sevdiğim için durdum ve şöyle düşündüm "Angst yazacağım" Ve evet sanıyorumki bu düşünceyi şuan gerçekleştiriyorum değil mi?

Bu ilk angst ficim bu nedenle pek bir ağır dil bulunmuyor
Ayrıca diğer angst ficler kadar iyi yazabildim mi hiçbir fikrim yok:(

Umarım ilk bölüm hoşunuza gitmiştir
Oy verir misiniz 🤭💗

first sentence | Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin