20: benim tatlı gwennie'm

555 58 46
                                    

duzyazı yazmayacam yazmayacam dersın ve bonkkk dıye krıtık bır olay olur🫠

bu bolume cok yorum gelmezse yapacagım seylerden sorumlu degılım.

__

Odanın bir ucunda sessiz olmaya çalışıp yine de ayı gibi sesler çıkartarak, birbirlerine gram saygısı olmadan konuşmaya çalışan arkadaşlarıma baktım bir süre. Ayaklanıp kapıya yöneldiğimde sessizce söyledim. "Tuvalete gidip geleceğim."

Biraz bekledim beni duyup cevap vermelerini. Ses çıkmayınca kapıyı açmıştım ki Yaesol'ün sesini duydum. "Mesanen patladı senin, bir çıkamıyorsun oradan." dediğiyle gülüp dışarı attım kendimi.

Koridor çok sessizdi, diğer tüm gecelerde olduğu gibi. Okuldan bazı öğrenciler ailelerinin yüksek statülerini kullanıp kaçıp gitmişlerdi. Aramızda sadece Yaesol'ün ailesinin durumu kendini kurtarabilecekken o gitmemeyi tercih edip bizimle kalmıştı burada. Pek çok zaman annesini aramayı söyleyip dururken aslında bunu yapmayacağını biliyorduk. Ve bizim gibi bazıları da gitmek konusunda ısrar etmeyip korkmuyordu. Bu yüzden okul bir süredir sessizliğe mahkumdu.

Birinci sınıfların dersliklerini geçip ilerlerken ayağımdaki terliklerin sesini çok çıkarmamaya özen gösteriyordum. Birkaç öğretmen hâlâ dolaşıyordu.

Tuvalete girip kapısını yavaşça örttüğümde boş olmasıyla nefes verdim sakince. Ellerimi üşüyen omuzlarımda hareket ettirerek açık olan cama ilerledim. Uzanıp kapadığımda arkamı dönmemle onu görmüştüm birden. Kapının yanındaki duvara yaslanmış, bir eli cebinde, gözleri üzerimdeydi. Yine siyahlar içindeydi, kırmızı gözlerindeki ateşle beraber. Yutkunup başımı eğerek ona baktım.

"Ses çıkarmadan da gelebiliyor musun?"

"Evet. Odana girmeden önce ses çıkarmam sadece keyfi bir şey."

"Nasıl yapıyorsun?" sesim o kadar ciddi çıkmıştı ki şaşırdım. "Yani ışınlanıyor musun yoksa başka bir şey mi?"

Düşünür gibi gözleri tavanı buldu. Hareketlerini izledim, bana döndüğünde aralanmış dudaklarına baktım.

"Hm, pek anlar mısın bilmiyorum. Ruhumun enerjisi seni takip ediyor. Direkt ben ışınlanacağım ve şak diye orada biteceğim gibi değil. Senin enerjini hissettiğim için ilk önce ruhumun senin yanına gelmesi gerekiyor, sonra bedenim. Koridor boyunca enerjim seni takip etti ve sen tuvalete girince bedenim açığa çıktı."

"Vay canına, görünmez adam gibi bir şey değilsin o zaman."

"Hayır Gwennie, sadece hissediyorum, görmüyorum."

"Oh, garip." başımı eğip istemsizce mırıltılı bir ses çıkardığımda gülüşünü duydum. Arkamdaki fayansa yaslandım ve aramızdaki üç metrelik mesafede ona baktım.

Buraya onu çağırmıştım ama ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. İyi hissetmediğimi biliyordu, ben de biliyordum. Aslında sorunlarımı biliyordum ama düşünmekten de nefret ediyordum. Sıkıntıyla dudağımı dişledim, tırnaklarım avuç içlerime battı. Onun bana bakan bakışlarını hemen önümde hissettim. Başımı kaldırıp aramızdaki mesafeyi sıfıra indirmiş olan Hyunjin'e baktım.

"Yapma." dedi sakince. Anlamadım. Elleri çeneme uzandı, dudağımdan akan kanı sildi eliyle. O zaman fark ettim kanadığını. "Böyle olduğunu bilmiyordum." dedi.

"Çevrende olan şeylere tepki vermek yerine kendine zarar verecek kadar hassas bir kalbin olduğunu bilmiyordum."

Gözlerini dudaklarımdan ayırmazken cümlesini bitirip baktı gözlerime. Böyle miydim ben? Fazla düşünen, hatayı kendinde arayan, suçluluk duygusuyla baş edemeyen ben miydim?

"Hyunjin, sadece konuşsam dinler misin? Anlaman gerekmiyor, ya da hissetmen, bilmiyorum tabii ne kadarını yapabiliyorsun. Sadece anlatsam olur mu?"

Hyunjin hiç cevap vermeden kolumdan tutup beni yere oturttu. Bacaklarımı kendime çektiğimde eliyle başımı tutup omzuna yasladı usulca. Bir süredir kasılan bedenim rahatlamıştı. Derin bir nefes verdim.

"Bu okulu kazanmak için çok çabaladım. İlk defa hedef koymuştum kendime. Bir şeyi başarmak istedim çünkü nasıl bir duygu olduğunu hep merak ettim. Sehwa'yı kazandığım gün fark ettim ne kadar güzel bir şey olduğunu. Günden güne bu hırs beni bitirdi. Son damlası belki de bu olaylardı, bilmiyorum. Her durumda kendimi öne attım kahraman olmak için, takdir edilen olmak için ya da her neyse. Ama başarmanın yanı sıra başaramamak da varmış."

"Arkadaşlarımın canını tehlikeye attığım için suçluluk duydum, bir hırs uğruna. Belki de ilk o zaman fark ettim. Yine de denedim çünkü bu okuldan vazgeçemem Hyunjin, buraya girmek için çok şey feda ettim ben. Fakat yine giriştiğim bir işte hayati tehlikeleri fark ettim, sen fark ettirdin bana. Jeongin'in ölmeyeceğini biliyordum ama ya o bizden biri olsaydı? Ben yine kahraman olmak için tutturup bizimkileri ana binaya soksaydım ve birisi vurulsaydı ne olacaktı? Bunu düşünmekten bile nefret ediyorum."

Nefesim yorulduğunda durdum. Hyunjin'in hiç cevap vermeden beni sakince dinleyen, yavaş nefes seslerine odaklandım.

"Bir işe kalkışmadan önce şu tuvalete gelip aynada kendime konuşma yaptığımı biliyor musun? Daha arkadaşlarım bilmiyor. Burada stresten dudaklarımı kanatıp çatlattığımı, avcumu soyan tırnaklarımı yıkayıp izini çıkartmaya çalıştığımı, bu sefer başaracağım adlı söylemlerimi hiç duyuyor musun?"

"Duyuyorum Gwennie." başımı kaldırıp Hyunjin'in bana bakan gözlerine döndüm. "Kuzey binasına girdiğin günden beri seni merak ediyorum ben. Bu tatlılığın içinde yatan, o kendine eziyet eden seslerini duyuyorum ben senin."

Gözlerimin önünde beliren yaşlarla baktım Hyunjin'e. O beni görüyordu, herkesten daha çok biliyordu artık beni. Buna rağmen bana hiçbir zaman söylemedi fazlaca bildiği şeyleri. Beni mi bekledi? Deli yaratık, ağlıyorum şimdi.

Elleriyle gözlerimden akan yaşları tuttu sanki, bir bebeğe şefkat gösterir gibi okşadı yanaklarımı. Yaşlanan kirpiklerime dokundu. Sanki her dokunuşunun ardından duruyordu tüm yaşlarım. Yüzüme vuran sıcaklığının yanında dokunuşları buz tutuyordu. Gözlerimi açmadım ama onu tam önümde hissettim, dudaklarını dudaklarımda hissettim. Çatlamış ve kanamış dudaklarıma değen dudakları narince öpüyordu. O siyahlar içindeki kırmızı başlı şeytan, o kadar nazikti ki yaralarımı iyileştiriyordu.

Neredeyse idrak edemiyordum. Onun sesini, dudaklarını, kendimi bile. O kesinlikle insan değildi. Ama o, şu zamana kadar inandığım o korkunç varlık da olamazdı. Ateşlerin içine düşmüş bir kar tanesi gibiydi. Dudaklarımdan çekildiği an nefessiz kaldım.

"Benim tatlı Gwennie'm. Senin için eziyet çeken sadece ben olabilirim, sen değil."

__

__

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

&

ıste o bolum🥳🥳🥳

hyunjın ınsan fln degılsın ama hos adamsın vesselam

umarım sevmıssınızdır ya
ben boyle ask mesk odaklanınca cok abartıyorum siir doserdım bıraz daha yazsaydım

optum sızı sonrakı bolumde goruselım🫶🏻




genie & love, hwang hyunjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin