Bölüm 2: İsteme

258 14 6
                                    

Akşam
Akşam oldu karanlık doğmuştu. Handan ona göre; onun için cenaze olacaktı akşam. Ve kefen giyecekti çaresizce iki gün sonra.
Kimseye baş kaldıramıyor ama direniyor. Direniyor ama gücü yetmiyordu. Ağrına gidiyordu ama yüreği elvermiyordu cesaret edip şu konağı terketmeye.
Ömer zaten yoktu artık, bitmişti.
Bu hayatta onu seven tek insanda oydu, artık yoktu 💔
Şimdi mutfakta biçare bir başka adam için kahve yapıyordu sessizce feryat dolu haykırışlarla. Konağın kapısından geçtiklerinde bile yüzüne bakmaya utandığı bir yabancı adama gelin gidiyordu...
Yutkunuşlarla, ağlamamak için zor tutarak yapmıştı kahveyi.
Odada misafirlerle ilgilenen annesinin sabrı taşmış olmalıydı ki son dakika mutfağa adım attığı gibi yeniden saydırdı kendisine.

Hatice: Bu sümsüklük ne?! Ne dedim kız sana?! Elini çabuk tut, kahveleri çabuk getir diye! Gevşekliği bırak derhal kahveleri getir!

Hatice Demirhan öfke dolu bir hışımla girdiği mutfaktan hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gitti. Handan yeniden içine attı bu durumu ve tepsilere kahveleri yerleştirdi. Elleri titriyordu. Yüreği buz gibiydi hissediyordu.
Ölüm gibiydi işte...
Eltileri haline üzülüyordu ama bir şey yapamıyorlardı. Neticesinde onlarda ağa kurbanı idiler.
Handan daha fazla fırça yemeden kendini toparlayıp tepsiyi aldı eline. Tepsiyi aldığı gibi misafirlere doğru gitmeye koyuldu.
Misafirler ve kendi ailesinden dolmuş olan odaya girer girmez ilk defa onunla göz göze geldi.
İlk defa birbirlerinin gözlerinin içine derin bir şekilde bakmışlardı. Bu bakışma beş saniye sürsede belkide dönüm noktasıydı.

Handan siyah uzun elbisesiyle gayet hoş görünüyordu. Annesi en kötü olanı seçse bile bu onun güzelliğini kapatmıyordu.
Hatta Cihan Şadoğlu gözlerini alamamış, hâlâ seyrediyordu geleceğini...
Handan büyüklere kahvelerini verdikten sonra en son Cihan'a geldiğinde Cihan'la bir kez daha göz göze geldiler. Bu sefer aralarında "koku" etkileşimi olmuştu. Cihan Şadoğlu memnuniyetle gülümseyip kahvesini aldı ve Handan'a fısıldadı.

Cihan: Güzel olduğunuz kadarda bir çiçek gibide güzel kokuyorsunuz... Ellerine sağlık. Umuyorum bu çiçek güzeli kahvemi zehirlememiştir.

Handan karşısındaki genç adama yapmacık gülümsemeyle karşılık verip babasının yanına geçti. Kahveler eşliğinde muhabbet edildi. Cihan kahve boyunca Handan'ı seyrederken, Handan bakışlarını kaçırıp içinden sövüyordu genç adama. Ama bir yandanda o bakışlardan kaçamıyordu. Çünkü Cihan'da Ömer gibi bakıyordu ve işin kötü yanı gözleri tıpkı Ömer gibiydi...
O bakışlar hem yüreğine hançer saplıyor, hemde içindeki  öfkesini artırıyordu. İçindeki ses bu adamın zararsız olduğunu söylüyordu. Ve güvenmesi gerektiğini...
Ama yeni sayfa açmak o kadar kolaymıydı ki?
Hemde o kadar yaşanmışlık var iken?

İki aile büyükleri kahvelerini içip bitirdiler. Ardından sözün bittiği yere geldiler.

Nasuh Şadoğlu: Neyse... Kahvelerimizi içtik, soohbetimizi ettik. Biz gelelim asıl meselemize Jiyan Ağa.

Jiyan: Buyrun Nasuh ağa!

Nasuh: Allah'ın emriyle peygamberin kavliyle kızınız Handan'ı oğlum Cihan'a isteriz!

Jiyan ağa başını emin şekilde kızına kaldırıp baktı. Bu utanç bakışları bile Handan'a hakaretti. Handan yutkunmakta yetindi. Ardından Jiyan ağa gülümseyerek Nasuh ağaya döndü.

Jiyan: Verdim gitti!

Bu cümlelerle toprağa gömülmüştü Handan. Derin acılarıyla, geçmişteki en güzel duygularıyla iki cümleyle mezara gömüldü Handan.
Büyüklerin kararıyla isteme gerçekleşti. Handan ve Cihan yanyana geldi, yüzükler takıldı, kurdeleler kesildi.
Handan'a erkek tarafından altınlar takıldı. Ardından büyüklerin ellerinden öpüldü.

İstemeden sonra iki aile yeniden oturup düğün konusunda konuşmaya başladılar. Malum Handan olayı ortadaydı ve gizli saklı kuru bir nikah olacaktı.
İki aile bir aradayken Handan ise tükenmiş bedeniyle balkondaydı, gökyüzünü seyrediyordu.
O tek başına yıldızları seyrederken, içerdeki muhabbetten sıkılan Cihan'da çıkıp geldi balkona. Handan'ın yanına geldi. Gülümsedi. Handan geldiğini farketsede umursamadı.

Cihan: Tıpkı o izlediğin yıldızlar gibi parlıyorsun.

Handan: Boş boş iltifatlarınla beni yiyebileciğini sanıyorsan, uğraşma! Yemezler... Bana bu süslü cümlelerlede yanaşmaya kalkma!

Cihan: Yalan mı ya dediklerim?

Handan: He yalan ? Çok mu zor anlaman? Kafan mı kıt senin?

Cihan: Yaşanılanlara rağmen, hemde her şeye rağmen... Seni görmüşüm, beğenmişim, gelip istemişim... Ağır oluyor söylediklerin?

Handan: İstemeseydin o zaman! İstemeseydin! Mecbur mu bıraktık seni gel beni işte diye! Gelmeseydin Ya!

Cihan: Gelmeseydim... Öldüreceklerdi seni. Öylece gömeceklerdi seni kara toprağa kimsesiz.

Handan: Zaten öldürdüler beni öldürdükleri kadar! Belki toprağa gömmediler beni ama seninle evlendirerek beni diri diri yaktılar beni! Kül ettiler beni!

Handan Cihan'dan kaçmak için yüzüne bakmadan balkondan ayrılmaya karar  verdi. Hareket etti, yönünü çevirdi derken Cihan kolundan tutup kendine çekti. İçerden birileri çıkıp onları görür diye umursamadan belinden sardı Handan'ı. Burun burunaydılar. Handan'ın kalbi hızlı atmaya başlamıştı. Heyecandan öte gerginliktendi. Kızardığınıda hissedebiliyordu. Cihan ise bu sıcak temastan faydalanarak Handan'ı tüm detayıyla süzmüştü. Handan yeniden kaçmak istediğinde, güçlü eller onu dahada bağlamıştı. Canı yandı.

Handan: Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bırak kolumu! Bir gören olacak!

Cihan: Görsün. Sözlüm değil misin? Ayıbımız yok ya.

Handan: Büyüklerin yanında bu denli yakınlaşmanın ayıbı yok he? Dalga mı geçiyorsun sen? Bırak diyorum! Her ne arzuluyorsun sen onu bilmiyorum ama... Ben asla seni sevmeyeceğim... Boşuna beni kendine aşık etme çabalarına girme.

Cihan: Bir şey yapacağımı kim söyledi? Bana aşık ol demedim sana hem... Ama yinede büyük konuşma derim. Bir bakmışsın bir zaman sonra bana aşık olmuşsun!

Handan: Bu cümlelerle sen kendini kandır!

Handan bu sefer sertçe Cihan'ı iterek kurtulmayı başardı. Ama Cihan istediğini elde etmeden bırakmaya niyeti yoktu. Handan'ı bu sefer kolundan tutup yakaladığı gibi balkonun duvarına kıstırıp dudaklarına yapıştı. Uzun zamandır sevdiği kadını öpüyordu şimdi. Handan neye uğradığını şaşmıştı. Bu öpücüğün uzun sürmesine izin vermeden daha hırçın davranıp sertçe itti Cihan'ı. Ardından sertçe tokat attı.

Handan: Ne yaptığını zannediyorsun sen ?! Ne yapıyorsun?! Sana bana yaklaşmaya çalışma demedim mi?!

Cihan: Sende hiç anlamadın mı seni ne kadar çok beklediğimi?

Handan: Sus! Duymak istemiyorum artık tek kelimeni! Sende o kıt aklına sok! Sakın ola bir daha böyle bir şeye kalkışma! Bana yaklaşma! Evleniyor olabiliriz ama ben asla senin olmayacağım! Ben asla seni sevmeyeceğim! Bunu sok o kafana!

Handan büyük konuştuğu kadar büyük konuşmuştu. Ardından Cihan'ı orada bırakıp odasına geçmişti. Ondan sonra zaten aileler dağılmıştı. Şadoğulları konaklarına dönmüştü.
Handan ise öpücüğün etkisiyle odasına kapandığı gibi kapısının arkasına yaslanmış hayal edip duruyordu.
Cihan'a kaba davranmıştı, ağır konuşmuştu farkındaydı. Ve de kötü biride değildi ama ona yakın olmakta istemiyordu. Ömer'den Sonra ikinci bir acıyı sırtında taşımak istemiyordu.
Yoksa o keskin kara bakışlardan etkilenmişti.
Yeniden aşık olmamak için kendini uzak tutmaya çalışıyordu o kadar...

Berdel Zoraki Evlilik 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin