Hyunjin Minho'nun işte olduğunu biliyordu bilmesine, yine de onu deli dolu özlüyordu.
Minho bir süredir onu itiyor, ona asla pas vermiyor olsa da Hyunjin için Minho hayat demekti. Belki de bu nedenle bugün onun kapısını çalmayı yine deneyecekti.
Hyunjin'in ağır hataları olmuştu. Yine de tam olarak asla hata yapmayan Hyunjin derdin sıkıntının kaynağını bulamıyordu.
Minho neden gittikçe içine kapanık hale dönüyordu?
Geçmişi düşündü geriye yaslanan bu adam. Belki de her şeyini anlatıp ağlaması sorundu. Minho için bir yerden sonra dayanılmaz olması doğal olabilirdi, Hyunjin bunu yeni akıl ediyordu.
Belki ona aşık olan kalbini saklamış olması Hyunjin'in büyük hatasıydı. Ama Hyunjin de bir yerde haklıydı. Minho'yu hayatından kaybolurken izlemek istememişti, hepsi buydu.
Hyunjin belki de Changbin ve Chan ile oyunlar oynarken Minho'sunu biraz ihmal etmişti. Sonra onu geri kazanmak istediğinde biraz da gecikmişti.
Jeongin meraklıydı, belki sırlarını ona anlatmalıydı. Minho cidden sırlar altında ağır bir yük hissetmiş olabilirdi.
Ah Hyunjin ah.
Nerede ne yapacağını bilemeyen minik Hyunjin.
Belki Seungmin ve Jisung'un Minho tarafı olması, ki Seungmin ile Minho yan yana düştüğünde birbirlerine ağır iki düşman gibi füze atarlardı, Hyunjin'in küçük düşmesine neden olmuştu. Bu da Hyunjin'in aksi bir dede gibi ikiliye çıkışmasının sebebi oluvermişti.
Hyunjin düşününce hiçbir şeyi bulamazken birçok sebep buluyordu Minho'sunu kaybetmeye.
Bir insanı tanımak kaybetmekten zordu. Kaybetmek her şeyden korkunçtu.
Hyunjin düşüncelerinden çıkıp gözlerini odakladı. Karşısında merakla bakan ChanChang çiftini görünce gülümsedi ve hayallerinden tamamen arınıp onlara eklendi şımarık bir tonla.
"Üçüncü ayağınızı almaya mı geldiniz?"
Chan kıkırdadı Changbin ciddi bir şekilde onaylayıp "Sensiz bir hiçiz" derken.
Hyunjin keyiflendi. Minho'yu bir an olsun unutabileceğini düşündüğü için aslında çok şendi.
Yürürken Minho'nun nerede ne yaptığını merak etti.
Kendi kendine üzülüyor muydu bir yerlerde o da Hyunjin'ini düşünüp?
Yoksa o da Jisung ile yürürken Hyunjin'i düşünmediğini düşünüp seviniyor muydu?
Hyunjin ikiliye yetişti, aralarına girip kollarına tutundu. Bacaklarını kaldırdı.
Changbin isyanla onun kendindeki tarafını yukarı çekerken Chan onu uçtu yaparak güldü yine, konuştu.
"Çok neşelisin bakıyorum da? Minho ile mi barıştın yoksa?"
Hyunjin bacaklarını kendine çekmiş, gücünü kullanan iki onu birkaç adım anca uçururken ayaklarını yere indirdi sonunda. Changbin içinden güldü ama soru ciddiydi, bu nedenle ciddiyetle cevap beklemeye başladı.
"Ya boş verin şu gıcığı" dedi Hyunjin kıkır kıkır, "Siz niye böyle güzelsiniz, aranıza nifak tohumu atasım var!"
"Ay yapma kıız" dedi Changbin Chan'ın koluna girip şımarık bir şekilde onu kendine çekerken, "Abin ağlar."
"Ay içime kustum ayol" dedi Hyunjin, koştu ileri. Dönüp geri geri yürürken konuştu.
"Benim gitme vakti geldi çifte kumrular. Minho hyung işten çıkar şimdi."
"Hayırlı işler bol güneşler" diye güldü Changbin, Chan ise el salladı göz kırparak. Kol kola baktılar neşeyle sekip gidene.
Hyunjin sokağı döndüğü anda omuzları düştü.
Adımlarını daha sakin, daha hüzünlü atmaya başlayan bu genç adam bir iki an böyle asılı kaldı süreçte. Sonra Minho için neşelenmesi gerektiğini fark edip kendi kendine gülümsedi sokak ortasında.
Geçen biri ona gülümsedi cevaben, gülümseme sahte de olsa kendine sanmıştı. Hyunjin o an geri kazandı neşesini. Kadına sevgiyle el salladı, sonra zıplayarak döndü. Bir dükkan geride kalan cafeye girdi.
Jeongin merakla baktı ona.
"Jeongin" dedi Hyunjin keyifle tezgaha yaslanıp, "Abisinin gülü naber yav?"
"Senin şu neşen" diye kıkırdadı Jeongin, "İyiyim hyung, senden naber?"
"Eh, bildiğin gibi" dedi Hyunjin.
"Ara vereceğim" dedi Jeongin, "Oturacaksan şimdi vereyim aramı da birlikte oturalım. Tabii müsaitsen."
"Ya Minho'nun yanına gidecektim" dedi Hyunjin, bir düşünce seline kapıldı ve gülümsedi, "O zaman bir americano yap bana. Arkadaki masamızdayım. Minho çöpe düşsün aşkım, sen varken!"
"Bi sakin!" diye güldü Jeongin, "Geç, getiririm ben."
Hyunjin seke seke gitti, köşeyi döndüğünde ne yapıyorum ben düşüncesi ile boğuşup kendini yendi ve gizlenmiş bir koltuğa gömüldü.
Jeongin kahveleri getirdi ve Hyunjin'in karşısına denk gelen sandalyeye oturdu.
"Biliyorsun ya hyung" dedi, "Ben hep senciyim."
"Bu ne demek?" diye güldü Hyunjin kahvesini kendine çekerken.
Jeongin ciddi bir yüz ifadesiyle baktı Hyunjin'e. Dudaklarını yaladı, mırıldandı masaya eğilip.
"Minho hyung seni üzdüğünde seni tutacak olan bendim. Şimdilerde de üzgün olduğunu biliyorum. Herkesten saklayabilirsin, kardeşten? Asla!"
Hyunjin'in ilk defa gözleri dolacak gibi oldu.
Minho ise Jisung ileydi o sıralarda. İşten çıktığında Hyunjin'in geleceğini düşündüğü için Jisung'un anlattıklarını boş dinleyip ona sürekli evet, tabii, hı hı diyordu.
Jisung sonunda diyeceğini bitirdi. Merakla baktı cevap için.
"Katılıyorum" dedi Minho.
"Hyung kötüsün dedim katılıyorum dedin, cidden mi kötüsün?" diye korktu Jisung.
Minho gerçeklere, o ana uyandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ghost // DANCERACHA ✔️
أدب الهواةHyunjin Minho'nun kurduğu hayallerde kendini de kaybetmek üzere iken yardım almaya karar verir. Ne yazık ki Minho için bunlar hayal değil, gerçektir. Bir de üstüne üstlük hayalleri tam aşık olunabilecek tip ve karakterdedir. (Schizophrenia, Mani(a)c...