Hastalık-0.9

11 5 2
                                    

Kuzgun Bey'in lavaboya gitmesinden istifade ederek telefonumu çıkardım. Ben hazırlanırken attığı mesajlara bakamamıştım.

Karanlıkta.Kayboldum: Ela

Karanlıkta.Kayboldum: Özür dilerim

Karanlıkta.Kayboldum: Binlerce kez özür dilerim ama karşına çıkamam 

Karanlıkta.Kayboldum: Biliyorum bana dün beni hiç sevmeyeceğini söyledin o şarkıda ama beni seversen eğer çok yıpranırsın

Karanlıkta.Kayboldum: Ben hastayım Ela

Karanlıkta.Kayboldum: Ve sanırım bu hastalık hiç geçmeyecek, tedaviler işe yaramıyor 

Karanlıkta.Kayboldum: Delirirsem ne olacak Ela? 

Karanlıkta.Kayboldum: Sana bir de bunun acısını yaşatamam

Mesajları tekrar okudum. Ardından bir kez daha... Ve bir kez daha... Telefonun ekranını kapatıp masaya ters bir şekilde koydum. Ne diyebilirdim ki? Ne sorabilirdim ki? Onu nasıl teselli edeceğimi bile bilmiyorum! 

"Ela Hanım, iyi misiniz?"

Kuzgun Bey'in geri sandalyesine oturmasıyla kafamı kaldırdım. Başımı hafifçe onaylar anlamda yukarı aşağı salladım. 

"Sayılır, sadece..."

Alt dudağımı ısırıyordum, bunu ona söylemeli miydim? Tüm açıklığı ile anlatmasam bile ona bahsetmeli miyim? Hem de daha Eva'ya bile söylememişken? 

"Tereddüt etmeyin. Bana güvenebilirsiniz. Lütfen yüzüme bakın." 

Kafamı kaldırıp tam gözlerine baktım. Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım. 

"Gözleriniz artık parlamıyor..." 

Üzüldüğümü anlamıştı. Sanki acı çeker gibi gözlerini sımsıkı kapattı ama sonra açıp gülümsedi. Bana gerçekten güven veriyordu. 

"Bir arkadaşım..."

Söze girmemle kafamda kelimeleri toparlamaya çalıştım. 

"Benden uzak duruyor. Çok uzak..."

"Sizin için önemli biri mi?"

"Açıkçası onu fazla tanıdığımı söyleyemem ama bir hastalığı varmış. Bu hastalık yüzünden benden uzak duruyor."

"Ve bu sizi üzüyor... Yani ona acıyorsunuz?"

Bunu söylerken ki ifadesi oldukça tuhaftı. 

"Onu gerçekten düşündüğünüz ve sevdiğiniz için mi böyle yapıyorsunuz yoksa ona acıyor musunuz?"

Ben gözlerimi masaya çevirmişken garson gelip kahvelerimizi bıraktı. Ona teşekkür edip kahvemi yudumladım. 

"Kuzgun Bey, bu konuyu konuşmasak olur mu?"

Kafasını olumlu anlamda salladı. 

"Tabi Ela Hanım. Siz nasıl isterseniz."

Gülümsemesi genişledi. Bende ona bakarak gülümsediğimde sanki bir kıvılcım çıkıyor gibi hissettim. Bu daha da gülümsememe neden oldu. Hafif utanarak kahvemden bir yudum daha aldım. 

"Sesiniz çok hoş Ela Hanım. Dün beni hayran bıraktınız, ki bu konuda seçiciyimdir."

"Teşekkür ederim."

"Ama açıkçası o Beşiktaşlı tanıdığınızın yerinde olmak hiç istemezdim. Çok üzücü bir durum olurdu, sizin gibi güzel bir kadının onu asla sevmeyecek olması... İyi ki onun yerinde değilim." 

Gülümseyerek kahvesinden bir yudum aldı. 

"Kim bu adam çok merak ettim doğrusu. Özel biri mi?"

"Aslına bakarsanız. Özel biri." 

Konuşmamız böyle devam etti. Kuzgun Bey ile sohbet etmek o kadar keyifli bir hal almıştı ki saatin 4 buçuk olduğunu zor fark etmiştik. 

Kahkahamın arasından çalan telefonum olmasaydı fark edemeyecektik bile. 

"Efendim Masal'ım."

"Kızım neredesin hani seni evden alacaktık, görüşmeye gidecektik?"

"Ben zaten Kuzgun Bey ile beraberim. Birazdan beraber geçeriz biz." 

"Kuzgun Bey ile berabersin?"

"Evet."

"Peki, bunu sonra konuşacağız ama."

"Ya tahmin ettiğin gibi değil-"

"Ben seni biliyorum Ela. Hadi çabuk ol görüşürüz."

Masal telefonu kapattığında Kuzgun Bey'e döndüm ama o benden önce davranıp lafa girdi. 

"Açıkçası kalkmamız beni üzse de bir yandan seviniyorum, çünkü size bir sır vereyim ki..."

Zaten masaya önceden kahve içmek için yaklaşmış bedenime yaklaştı. Kulağıma eğildi. 

"Bu güzelliğe çok bakarsam gözlerim rahatsızlanabilirdi. Güneş ne kadar güzel ama uzun süre bakması çok sakıncalı, öyle değil mi?" 

Portakal kokusu burnuma dolarken sadece kafamı aşağı yukarı sallayabilmiştim. Sesi, harikaydı. Geri çekilirken gülümsediğini fark ettim. Dudağının kenarındaki kahve lekesini baş parmağı ile aldı. Masanın üzerindeki telefonunu ve cüzdanını cebine koyarak ayağa kalktı. 

"Hesabı ödeyip geliyorum."

Normal şartlarda Alman usulü olmasını isterdim ama az önceki davranışının etkisinden çıkamadığım için "hım hım" gibi bir onaylama sesi çıkardım. O gözden kaybolana kadar bekledim. Onun gittiğini görünce utançlar yüzümü kapattım. 

"Salak Ela! Hım hım ne ya!" 

Bir yandan söylenirken aklıma Kartal'a görüldü atmış olduğum geldi. Telefonu açtım. Sayfaya girdim. Mesajları tekrar okudum. 

bELA.dONAT: Ne hastasısın bilmiyorum

bELA.dONAT: Bu hastalığın bir çözümü var mı onu da bilmiyorum

bELA.dONAT: Adını, soyadını, yüzünü hiçbir şeyini bilmiyorum Kartal ama 

bELA.dONAT: Beni sevdiğini hissediyorum

bELA.dONAT: Ve bu hoşuma gidiyor...

Birkaç saniye bekledim. 

bELA.dONAT: Hadi karşıma çık

bELA.dONAT: Bende seni sevmek istiyorum 

Bu sırada Kuzgun Bey tekrar görüş alanıma girdi. Elini bana uzattı. 

"Buyrun."

Gülümsedim ama elini tutmadan kalktım. Kartal'a bu mesajı attıktan sonra Kuzgun Bey ile samimi olmam ne kadar doğru olurdu ki? 

Beraber arabaya bindik ve restorana doğru yol aldık. 

***

Selamlar aşklarım! Bu bölümü normalde uzatacaktım fakat dayanamadım atmak istedim<3 sizi çok seviyorum!

En sevdiğiniz yeri işaretleyin<3

Yazar çevrim dışı

Başımın Tacı/TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin