01

238 37 47
                                    

"üf be abicim, sıktın ama." dudağımdaki yaraya elindeki pamuğu sertçe bastıran yeonjun inlememe sebep olduğunda tekmemi hafifçe salladım ona. bacağıma daha sert bir şekilde vurdu bunun karşılığında. "sikerim ayağını."

"ya şikayet edeceğim seni. doktor hastasına böyle mi davranır?"

saçımı tutup çekti ve bir kez daha acıyla inlememi sağladı. "doktor kimliğimle değil arkadaş kimliğimle karşındayım. yani seni şurada tekme tokat döver, tedavi eder, tekrar döverim. anladın mı beni? it herif, kaç yaşına gelmişsin hâlâ çocuk gibi kavgalara karışıyorsun. yaşıtların evlendi lan evlendi."

arkasını dönüp pansuman malzemelerine uzandığında mırıldandım. "seni alan olmamış sanırım."

kaşları havalandı. yüzündeki müzip ifade silinmezken elimdeki kurumuş kanı temizlemeye başladı. oturduğum koltukta yavaşça dikleşip gözlerimi kırpıştırdım. "lan yoksa..."

"kesinleşmeden söylemek istemedim doğrusunu istersen ama iki aydır konuştuğum bir çocuk vardı. bir haftadır falan da çıkıyoruz..."

"ismi soy ismi yaşı ailesi semti her şeyini istiyorum."

ters ters baktı suratıma. "saçma sapan triplere girme sikerim belanı. ismini de semtini de öğrenemeyeceksin benden ayrıca." ellerimi nazikçe sardıktan sonra kendisini geriye ittirdi. sandalyesi ile odanın diğer ucuna gidip telefonunu eline aldı. "henüz tanıştırmayacağım zaten sizi. seni görüp de benimle ilişkisini kesmesinden korkuyorum."

"aşk olsun ibne."

yeonjun'un ev arkadaşı changbin eve geldiğinde gitmek için hazırlandım ben de. sevmezdik birbirimizi çünkü. sorsanız, sevilecek yanı da yoktu. protein tozundan beyni bulanmış ergen bir üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. kızlar ve erkekler onun neyine bu kadar hastaydı hiç bilmiyorum.

apartmandan çıktığımda apartmanın hemen önünde, bu ayazda beni bekleyen kai'yi gördüğümde önce gözlerimi devirdim sonra da derin bir iç çektim. daha bir ay önce tanışmıştık ve bu bir ayda beni mahvetmişti. peşimden ayrılmıyor, sesini kesmiyor, sürekli gülümsüyordu. gülümsemesi de çok güzeldi orospu çocuğunun. bir şey diyemiyordum.

"ne diye bekledin bu soğukta? siktir git demiştim sana." sorumu ona yöneltirken dudaklarıma bir sigara yerleştirmiş, ceplerimi çakmak bulabilmek umudu ile yoklamıştım.

tam cebimden çakmağı çekmişken dudaklarım arasından alındı sigara. son sigaramdı. ama kai onu kırıp da yanından geçtiğimiz çöp kutusuna attığnda tepki vermedim. yanında içilmesini sevmediğini hatırlamıştım. ellerini ceplerine sokup tebessümle baktı bana. ancak o zaman sorumu yanıtladı. "gitmeyeceğimi söylemiştim ben de sana."

burnu tıpkı yanakları gibi kıpkırmızı olmuştu. üzerindeki ince hırkanın onu soğuktan korumadığına da adım kadar emindim. havaları bilmiyor muydu aptal? gündüz, sıcağı ile yakan hava gece olduğunda donduruyordu insanı.

gördüğüm ilk uygun kafeye daldım. peşimden geleceğini biliyordum zaten. içerdeki sıcaklıkla gergin omuzlarımı serbest bıraktım ve kenarda kalmış masalardan birine oturdum.

o da karşımda yerini aldı ve merakla gözlerime baktı. "üşüdüm." dedim. "biraz ısınayım gideriz." başını sallayarak onayladı beni.

yanımıza gelen garsona iki sıcak çay istediğimizi söylediğimde hızla atıldı. "ben çay sevmem. onun yerine kivili oralet alabilir miyim?"

garson yanımızdan gittiğinde gözleri beni buldu ve gülümseyip hiç utanmadan seyretmeyi sürdürdü. gözlerimi devirip dışarıyı izlemeye başladım. benim manzaram dışarısı iken onun manzarası bendim.

elimi tuttuğunda gözlerimi ona çevirdim. iki eliyle de sargılı elimi kavramış nazikçe inceliyordu. kaşlarımı çatıp ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım. "ben daha güzel sarardım." kendisini geriye çekip arkasına yaslandı. kıskandığı ortadaydı.

sırıtıp masaya yaklaştırdım bedenimi. "bence bu kadar iddialı olmasan iyi edersin. çünkü yeonjun gibi tedavi edemez kimse." sinirlendiğinde çok tatlı göründüğü için onu sinirlendirmekti amacım.

"seni dövüp çok güzel tedavi ederim beomgyu." sesli gülüp arkama yaslandım. tatlı çocuktu. güzeldi de. hatta sevgilimden daha güzeldi. ama ait olduğu yer benim yanım değildi. kesinlikle değildi.

içeceklerimizi içtikten sonra çıktık kafeden. tabii sıcağa alıştığımız için dışarısı çok daha soğuk geliyordu şimdi.

yanımda titreye titreye yürürken çoktan evime geldik.

"iyi gece-"

üzerimdeki montu çıkarıp omuzlarına bıraktığımda cümlesi yarıda kesildi. "nasıl olsa işin gücün yok, yarın yine yanımda biteceksin. yarın getirirsin."

yüzünden kocaman bir gülümseme peyda oldu. başını salladı ve montu tamamen giydikten sonra el salladı. bedeni kaybolana dek ona baktım. ve sonra da aceleyle apartmana girdim. martta neden kış soğuğu yaşıyorduk lan biz?

yara izleri ve çiçekler # beomkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin