II'

5.6K 592 205
                                    

İyi okumalar

"Nasıl, beğendin mi evimi?" dediğinde o kadar yaklaşmıştı ki kalbim durmak üzereydi. Utançtan fazlasıyla küçülmüştüm. Bir adım geri gitmiştim. Ne söyleyeceğimi bilemezken yüzüne bakmalıymışım gibi hissetmiştim. Gözlerimi yavaşça yüzüne çevirirken birşeyler söylemeye çalışıyordum.

"Ben, özür dilerim. Rahatsız etmek istememiştim. Sadece heykeli görünce bir resmini çekmek istemiştim." diye zırvalamıştım, kendimi açıkladığımı sanarak. Öyle ki bu sefer gülmemiş ve tek kaşını kaldırmıştı. Bu ciddi ifadesi beni ürkütürken "kusura bakmayın efendim. Hemen çıkıyorum evinizden." demiştim eğilerek. Arkamı dönmüş, merdivenlere doğru hızla koşmuştum. Bir kaç basamak merdiven indiğimde onun sesi kulaklarıma ilişmişti.

"Birşey unutmadın mı?". Olduğum yerde durmuş, ne unuttuğumu düşünmeye başlamıştım ki, kameramın olmadığını fark ettim. Ne zaman, nereye bıraktım bilmiyordum. Merdivenleri tekrar çıkmış, adamın elindeki kamerayı görünce gergince ona yaklaşmıştım. Elindeki kameraya elimi uzatmışken, elini hemen arkasına saklamıştı. O kadar hızlı olmuştu ki, şaşkınlıktan gözlerim irileşmişti. "Önce fotoğrafları silmeliyim." dediğinde hemen atılmış ve kamerayı almaya çalışmıştım.

Her hareketi o kadar hızlıydı ki ona yetişemiyordum. Yanında o kadar güçsüz görünüyordum ki tek şansımın ağzımdan çıkan şeyler olduğunun bilincindeydim. Biraz duygu sömürüsü yapabilirim diye düşünüyordum. "Lütfen silme! Ihh... Karşılığında sana para vermeme ne dersin?" demiştim. Belki böylece beni rahat bırakırdı. Parayı verip hemen çıkar, bir daha da gelmezdim. Zaten neden kendimi durduramadıysam?!

Ciddi ifadesini bozmadan bana bakarken gözlerini dikmesi çok çok rahatsız ediyordu ve hemen kaçmak istememi sağlıyordu. "Paraya ihtiyacım var gibi mi gözüküyorum?" dediğinde yutkunmuştum. "Öyleyse ne istiyorsun?" demiştim sabırsızca.

Aklıma gelen şey ile gözlerim irileşmiş, hemen saatime bakmıştım. "Ayshh! Çok geç kaldım!" diye bağırmıştım. Sinirlerim tavan yapmıştı. Beni burada boş boşuna oyalaması yetmiyormuş gibi, turu da kaçırmamı sağlamıştı. Eğer gitmişlerdir nasıl geri dönecektim ki?

"Kameramı ver! Zaten yeterince geç kaldım." diye söylenmiştim. Sesim yükselmiş, artık nezakete ihtiyacım olmadığını düşünüyordum. "Demek nankör bir fotoğrafçısın." dediğinde gözlerim yüzünde gezinmişti. Söylediği şey beni daha da sinirlendirirken, derin nefesler almaya başlamıştım.

"Öncelikle ben fotoğrafçı değilim, her eline kamera alan da fotoğrafçı değildir. İkincisi, lütfen benimle düzgün konuşun. Anlıyorum evinize habersizce girdim ama özür diledim. Üstelik kapıyı defalarca kez çaldım ama açmadınız, bu yüzden evde kimse yok sanıp bir kaç fotoğra-" derken elini havaya kaldırması ve konuşması ile sözüm yarıda kalmıştı.

"Tamam sus biliyorum.". Ne kadar da huysuz birine denk gelmiştim. Özür dilememe rağmen kameramı vermiyor, üstüne bir de bana kabalık ediyor. Hakaret etmesi ayrı, susturması ayrı bir kabalıktı.

"Peki öyleyse, anlayacağınız dilden anlatayım. Ben buraya bir gezi rehberi ile geldim ve şuan herkes beni bekliyor. Lütfen bana kameramı verin. Daha fazla oyalanırsam başıma birşey geldi sanıp, beni aramaya başlarlar. Kimseyi endişelendirmek istemiyorum." dediğimde bu sefer anlamış gibiydi. Elimi havaya kaldırmış ve kamerayı vermesi için açmıştım.

"Bugün günümde değilim. Aksi halde yaptığın gürültünün bedelini ödetirdim sana." demiş ve kamerayı elime tutuşturmuştu. Hareketleri o kadar sertti ki kamerayı vursaydı daha az acıtırdı. Yüzümü ekşitip, önünde eğilmiştim. Arkamı dönmüş, tek kelime dahi etmeden evden çıkmaya koyulmuştum. Hızlı adımlarla bahçeden çıkmıştım. Geldiğim yerden gitmeyi düşünüyordum ki, nereden geldiğimi bilmediğimi fark etmem ile kalakalmıştım.

Jeon And Stephens'  •taekook•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin