Zaman gece yarısını geçmiş,etraf hüzünlü bir karanlık loşluğu içindeydi.Şiddetli yağmur damlalarının yer yer leke bıraktığı pencerem,soluk gülümsememi aydınlatıyordu.Eylül sonu sonbahar gelmişti.Gelsede hala havalar soğumamıştı.Bağdaş kurmuş yatağımda oturuyordum.Yaşadığım bu hayat beni boğmaya meyilliyken Kırıkkale'de ki son günümü yaşıyordum.
Tuhaf olan şu ki;üzülmek yerine,gitmek için dünden hazırdım.Gittiğimde bile yok oluşumu anlamayacak insanlarla yaşadığım süreç,bir hayli yordu cılız bedenimi.
Babam,üvey annem,üvey abim...Sadece babam özken,beni en savunmasız hale getiren oydu.Oysa ne kadar da farklıdır babalar.Babam polisti,tıpkı üvey abim gibi.Ne çok severdi onu babam,sırf kendi izinden gittiği için.Bense;başımın dikine gider,her söylediğini kular ardı ederdim.Bazen isteyerek,bazen istemeyerek.Hep onun gibi olmamı istiyordu hatta olmamızı.Abim kalıbını koyduğum insan babamın disiplinine boyun eğsede,ben eğmediğim için son planda kalırdım.Çünkü kendi hayallerime yer verdirmiyordu.Çok düştüm onun elinde.Belki sebepli ,belki sebepsiz.Herşeyine rağmen severdim babamı.Kızsada,bağırsada,ağlatsada...
Ama birgün sabrımdaki son damlayı taşırmıştı.
Üvey annem,Seray.
Çoğu zaman onun yüzünden darbe alırdım babamdan,hatta her zaman.Şeytani gülüşleriyle keyifle izlerdi beni,ben ağlarken.Seray;tarifi olmayan bir zehirin hazzıydı benim için.
Ve yine birgün evin işlerini yaptırıyordu bana,ne derse yapardım.Kölesi gibi.Salonu temizlemeyi bitirmiştim ki,elinde çay bardağının olduğunu bildiğim bardakla içeri girdi.
''Bitirdin mi?'' dedi alaylı ses tonuyla.Aldırış etmesemde sinirlerimi kasmaya yetiyordu sesi.Hiç konuşmadan gidecektim yanından ta ki bütün çayı 1 saattir temizlediğim yere dökene kadar.
''Tüh!Henüz bitmemiş belli ki.'' dedi elindeki bardağı yere atarak.Bardak,sert zemine çarparken tok bir ses çıkartmıştı.Belki kırk parçaya bölünen bardağa,gözlerimi bile kırpmadan bakıyordum.
''Sen..'' diye tısladım,ani bir hareketle kızıl saçlarına yapışırken.Seray ne yaptığımı yeni yeni beynine yerleştirirken onu dizlerinin üzerine çökertmiştim.
''Bana bak aptal,'' sinirden burnundan soluyordu ''eğer saçımı bırakmazsan seni babana söylerim!''
Ellerim saçlarını koparmak istercesine daha çok sıkarken son sözünde takılı kaldım.Sahte bir gülümseme takıldı yüzüme ''Babana söylerim,ha ?'' bu kez gözlerimi tam gözlerine dikmiştim.
''Senin karşında 10 yaşında ki Duru yok Seray! Bırak artık babamla korkutmayı.'' Parmaklarım saçlarının birkaç telini koparırken,Seray acıyla inlemişti.
''Bırak lan saçımı!''
''Ne istiyorsun benden,bıktım anlıyormusun bıktım.Yeter artık!''
Seray acısını unutmuş gibi gülüyordu sinsice.''Ne istiyorum biliyor musun ?'' derken soru soran gözlerle baktım ona.Sahiden ne isteyebilirdi ki benden ?
''O böcek suratlı anneni nasıl yolladıysam işte seninde onun gibi gitmeni istiyorum.Baban artık benim küçük böcek ve ben burada oldukça sen bir hiçsin.Sadece hiç...''
Sözüne devam edecekti ki gözlerim dolarken bütün hırsımla yüzüne bir tokat indirdim, ''Sakın!Sakın bir daha anneme bir şey söyleme.Adını bile ağzına alırsan,yemin ediyorum seni öldürürüm!''
Seray'ın beyaz teninde ki parmak izlerim yerini alırken,saçını hala çekiyordum.Anlamadığım bir gülümseme Seray'ın yüzünde belirirken anlamayan gözlerle ona baktım.''Bakalım şimdi ne yapacaksın...'' kaşlarıyla arkamı gösterirken gösterdiği yöne baktım.Babam.Kaç dakikadır oradaydı ?