iki yıl önce, yağmurlu bir gecede.
Kafede oturan arkadaşlarıma son kez selam vererek kendimi sonunda dışarıya attığımda, yaklaşık yarım saattir dinmeyen yağmur ile Tony'nin arabasını almam için ettiği ısrarları reddettiğim için kendime söylendim.
Etrafta koşturarak yağmurdan kaçan insanların aksine kafama şapkamı geçirerek sakin adımlarla ara sokaklardan birine girdim.
Arkamdan gelen adım seslerine aldırmadan çıkmaz araya girdiğimde çok geçmeden arkaya dönerek gözlerimi ona çevirmiştim.
"Sanırım sandığın kadar iyi bir asker değilsin Buchanan."
Bucky Barnes, başındaki kapşonu indirerek yüzünü saklayan karanlıktan sıyrıldı ve onu net görebileceğim bir konuma geldi.
"Adım Bucky."
Kaşlarımı kaldırdığımda bana birkaç adım daha atmıştı.
"Kim olduğunu biliyorum, beni şaşırtan senin de bunu biliyor olman."
Bucky yüzünde mimik oynatmadan bana bakmaya devam etti.
"Neden buradasın?"
"Sen görevimin bir parçasısın."
Hafifçe güldüm.
"O zaman neden görevini yerine getirmek için bir çaba sarf etmiyorsun, Bucky."
Adını bastırarak söylediğimde kaşlarını çattı, yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade belirmişti.
"Bilmiyorum."
Kafamı iki yana sallayarak gülümsedim.
"Bence biliyorsun, tıpkı ilk görüşmemizde de olduğu gibi."
Söylediklerim çatık kaşlarının daha da çatılmasına sebep olmuştu.
"O zaman da tetiği çekmedin, şu an belinde olan silahın tetiğini de çekmeyeceksin."
"Buna çok eminsin yani?"
Sorgularcasına konuştuğunda duruşumu dikleştirdim.
"Bir daha ki sefere belinde silah olmadan gelmeyi dene Barnes, belki o zaman gerçekten kim olmak istediğini anlayabilirim."
Bucky'e son kez bakarak yanından geçip gittiğimde onu tuhaf bir çelişkiye soktuğumu biliyordum.
İstediğim de buydu zaten.•
Taslaklarda böyle bir kurgum olduğunı fark ettim ve düzenleyip atma kararı aldım hahahaahsh