헤이즈 (Heize) - And July (Feat. DEAN, DJ Friz)
🍉
Dünyanın boyanmış, daire halinde bir mukavvadan ibaret olduğunu dilediğim bir gece daha. Bu sefer gerçekleşme şansı daha yüksek diğer gecelere kıyasla. Bulunduğumuz yıl içindeki üçüncü doğum günüm olduğundan en azından bunu umut ediyorum ve tekrar tekrar diliyorum dünya sadece bir mukavvadan ibaret olsun da maket bıçağımı tam da balkonunda oturduğum evin oralara saplayabileyim diye. Tanrı bir günlüğüne ben olayım ama yarattığım en büyüleyici eseri kendi ellerimle ezilmiş bir oyun hamuru haline getireyim. Ellerim belki titrer, belki olduğum yeri isabet ettiremem ilk darbede ama yaparım.
Kendimi mahvettikçe mahvederken kürenin dışı pek de mühim olmuyor. Görmeyenden çok göremiyorum çünkü görmezden gelemeyecek kadar çaresizim, elim kolum bağlı, aklımda tek bir çözüm var duymak ve uymak zorundayım başka yolu yok, BAŞKA YOLUM YOK. Nerede olduğum, kiminle durduğum önemli değil. Benim dışımda hiçbir şey önemli değil. Boşa gitmesin istiyorum çabalarım ve dualarım. Lütfen, bari bir mukavvadan ibaret olayım, diyorum bir defa daha balkondan gözüken yıldıza. Hiçbir şey değişmiyor.
Kimse değişimi hissetmez zaten. Değişim gelir ve ele geçirir mevcudiyeti olay budur olan budur başka ne olması gerekir? Değişimin geldiğini hissetsek engel olmak mı isterdik yoksa gelişini kabullenip üstüne kutlama mı yapardık? Durumdan duruma değişkenlik gösterdiği gibi sonuçtan sonuca da değişir bu sorunun cevabı ve tek bir ders almamız amaçlanır: Tecrübe edin. Biri gelir rüzgar gibi saçlarınıza dokunur, çoğu uçurur azı serinletir ortası yoktur mesela. Mesela bu biri bir bakmışsınız ki sizinle aynı kulağın tıpatıp aynı noktasında bir adet bene sahiptir siz de gider bu beni bavul belleyip tüm benliğinizi tıkarsınız içine ve çekip gitmek istersiniz. Bavulla ya da bavulsuz önemli değil çünkü artık o iş sizden çıktı. Artık rahatsınız. Her şey kulak ucundaki o serçe parmağının tırnağının çeyreği kadar olan bende saklı. Açılmaz, dökülmez, kırılmaz. Asılır kalır askılıktan almadığınız sürece ve üşür, ısınır, yanar, donar; umurunuz olmaz. Bir rüzgarın nasıl da içten yandığını, EN ÇOK DA KENDİNİ YAKTIĞINI görmekten korktuğunuz için gözünüzü kaçırırsınız; umurunuz olmaz. Sakız çiğnersiniz, aromasından normalde nefret edersiniz ama yine de çiğnersiniz, ve tenin tene uyumu aklınıza gelir, uyuşursunuz. Peki hâlâ umurum olmaz diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. En azından ben diyemedim diyelim.
Yaz mevsimi. Evet, yaz. Terliklere giren taşlar, yosun kokan sokaklar, sabahın beşine kadar patlayan kahkahalar... Çok severdim İpek Ongun'u. Hep okurdum. Burada tanışmıştım onun hikayeleriyle, normalde yaşamazdık, keşke yaşasaydık. Yine de sokaklarını bilirim buranın. Taşını toprağını 12 yıldır karış karış olmasa da adım adım gezdiğim şehirdir. Büyük olmasa da tam kasaba da değil. Şehir işte. 12 yıldır yazları tek ilçesinde tıkılıp kaldığım O yer. Aylardır yaşayacağımı yaşayıp göreceğimi görüp olduğum yerde döne döne, döne döne, döne döne yine aynı noktaya vardığım, ağustosun başında ayrılmayı planladığım yerdeyim, ikinci evimdeyim. 65'inde dul anneannem ve 45'inde bekar ama asla yaşlanmayan dayımın evinde. Kuzenim ve diğer dayım bir blok ötede. Çalınan bisikletimi onların dış kapısına yakın yere kilitlerdim. Bahçe ortaktı ama gölgelik kısım hep diğer blokta olurdu. Hâlâ öyle. Hâlâ öyle. Hâlâ. Öyle. 12 yıldır özünü koruyup çoğunluğu değişmemiş tek yer.