Telan Devik - Carly Doesn't Know Why
🕸
İkinci buluşmalarında kuzenim yine onunla gelmemi istediğinde "Yok," diyorum ama boğazımda bir havaifişek yükselmiş çoktan, onu görecek. Onu görebilirim. "siz takılın. Hem senin randevunda benim ne işim var olum?" Mutsuz bir ifadeyle kafasını hafiften sağa eğiyor. "Babam tek başıma gidersem bin tane soru sorar, biliyorsun. Sen de gelsen ya! Hadi, bak bu son." Kanıyorum tabii dediklerine. 21'inde iki oğlan bile olsak ailemizin her bokumuza karışması gibi bir durum var hâlâ. Bu yüzden Renjun'in çaresizliğini anlayabiliyorum.
Onlarla beraber ama onlardan uzak bir günün daha akşamüstüne gelirken Soobin hakkında gittikçe daha çok şey öğrenmekten aldığım hazzı dibe gömmeye çalışıyorum. O şakalarımın hemen hemen hepsini anlayıp güldüğünde ya da sadece kendi halimde mırıldandığım şarkılara bile arada eşlik ettiğinde büyüdükçe çığ haline geliyor o haz, gömmesi hepten zor bir hâl alıyor. Onu düşünmemeye çalışıyorum sanki daha iki gece önce yatağa yeni girmişken kendisini ilk gördüğüm anı kafamda defalarca başa sarıp olan uykumu da kaçırmamışım gibi. Kendi bacağıma sıkıyorum ve tek yaptığım şey içimden ismini söylemekken kendime çeki düzen vermeyi nasıl başaracağım hakkında henüz bir fikrim yok.
Bir başka buluşma, bu sefer akşam ve bir hayli bir riskli. Tam da değil aslında. Sahilin orada yapılan konsere gidiyoruz ancak kuzenimin babası olan dayım aniden bize eşlik edeceğine dair bir mesaj çekiyor. Ve bu sefer dört kişiyiz. Sözde çifte randevu. Ben, Renjun, geçen yaz gördüğümde sırf bana Labirent serisindeki Newt'i hatırlatıyor diye ilgilendiğim kasiyer çocuk Huening Kai(onun saçları da sarı ve çilleri var) ve Soobin. Dayımın gelip de "Hayırdır?" diye soruşuna tir tir titremekten cevap veremeyecek kadar şüpheli bir durumda değiliz yani. Yine de Renjun'in ödü bokuna karışıyor. Soobin'in yüzü bembeyaz. Ben sadece gülüyorum bu hallerine çünkü bana komik geliyor. Huening Kai ise konseri izliyor.
"Ben tuvalete kaçar." Artık konseri izleyen kimse yok. Huening Kai'nin de gidişiyle saf gerginlik dolaşıyor havada.
"Ben de ufaktan ufaktan gitsem mi?"
"Bence sen kocaman kocaman git çünkü babam nerede bilmiyoruz. Burada bile olabilir." Ve Renjun'in bunu demesi üzerine, tam da üzerine, dayım beliriyor Soobin'in yanında. Altında 6 yıllık bisikleti. "Selam çocuklar!" diye bağırdığı anda üçümüz de olduğumuz yerde sıçrayarak ona doğru dönüyoruz. Belki de o kadar kolay sıyrılamayacağız.
"Baba! Babam be! Hoş geldin, sefalar getirdin. Neden geldin ya..." Renjun son cümleyi fısıldayarak söylerken dayımın merakla baktığı Soobin'e dönüyoruz. Duruşu dimdik, sokaktaki direkler kadar, ifadesi ise darmadağın ve az çok tahmin edebiliyorum aklından geçenleri. Komik bir durumun içindeyiz, en azından benim açımdan.
Soobin'den ses çıkmayınca "Bu oğlan da sizinle beraber mi?" diye soruyor dayım. Hemen Renjun'e dönüyorum. Ondan da ses çıkmıyor. İçimizden Huening Kai hariç kimsenin dinlememiş olduğu şarkının bitimiyle kalabalıktan gelen uğultu dışında bir ses duyulmuyor sahilin birkaç metre arkasında kalan kaldırım tarafında ve ortam gittikçe daha da geriliyor. Artık durumumuz komiklikten çıktı.