"Sarışın."
Keyifli okumalar 🤍
•••
" Mavi ışıklar hemen!" Yanan mavi ışıklarla kamerayı biraz daha yakınlaştırarak karşımdaki dans eden heykel gibi adamı çekmeye başladım.
Tabiri caizse bu adam bir sanat eseriydi, tanrı çekinmeden bütün maharetini göstermiş resmen. Bir insan nasıl bu kadar mükemmel olabilirdi ki?
Sanırım canlı örneğiydi bu adam. Kıvrak hareketleri ve yüzündeki mimikler.. Tanrım bu adam beni öldürecek!
Ağzımın suyunu akıtarak izliyordum resmen, kamera ne çekiyor bilmiyorum çünkü gözüm kamerada değil ondaydı. Bir gözlerimi değil kalbimi de ondan alamıyordum.
Ben Han Jisung ve aptal bir enayi gibi çekimlerini yaptığım dans eden heykel adama aşık olmuştum. Ve bu şey umutsuz bir vakaydı, onun gibi yetenekli, yakışıklı, kibar, zengin biri benim gibi aptal, sakar ve dengesiz birine aşık olamazdı herhalde(?)
" Bay Han. Bay Han!"
" Hı!" Mal Jisung! Hı ne amına koyayım! " Şarkı bitti Bay Han. Umarım kaydı kesmişsinizdir, düzenleme ekibi bir gün içerisinde mail olarak atmanızı istiyor." Ah! Cidden mi! Dalıp gitmişim! Kayıt hala açıktı!
Seri bir hareketle fark ettirmeden durdurdum kaydı, yarına kadar düzeltip göndermem gerek. Hallederim ya! Yaparım yaparım ben! Fizik sınavına son gün çalışıp seksen alan Han Jisung'um ben!
" Tabii tabii!" Başımı hızlı hızlı salladım yarım yamalak konuşuyordum, çünkü aklım ve gözlerim artı olarak kalbim şu an karşımda terlemiş Lee Minhodaydı.
Ah!! Tanrım bu ne? Kendimi bir sapık gibi hissediyordum ama ne yapabilirdim ki karşımda duvar değil Lee Minho var. Milyonların görmek için para döktüğü adamı her dakika görüyordum, ne ballı adamım lan ben!
Çalışan yanımdan uzaklaştığında makyözler Minho'nun etrafını sarmış biri havluyla terini siliyor diğeri ise güzel dolgun dudaklarına nemlendirici sürüyordu. Onlardan biri olabilirdim!
Çok aç gözlüyüm cidden ya! Yutkunarak zorla elime kamerayı aldım ve çantamı toplamak adına masaya doğru yürüdüm. Çekimler bitmişti sonunda, fakat programa göre yarın başka bir modelin çekimini yapacaktım ve bu beni Minho'nun çekimleri kadar memnun etmiyordu.
Cebimde hissettiğim titreşim ile elimi cebime attım, ekrana baktığımda yüzümde bir gülümseme belirdi.
Yeseul Sultan 💛
Hızlıca çağrıyı cevapladım ve kulağıma telefonu yerleştirirken çantamı omzuma astım. " Anneciğim!"
" Nerede kaldın hergele! Yemek hazır hala ortalıkta yoksun!" Hafif şakayla karışık annemin sitemli konuşmasına kıkırdamıştım. " Yeni çıktım sultanım! Ne yapayım! Oğlun çalışkan bir evlat!" Hoş kahkahasını duydum.
Her zaman bir melodi gibi gelirdi kulağıma. " Şapşal çocuk! Hava karardı iyice dikkatli gel gelirken ha bir de markete uğra bir paket kabartma tozuyla azıcık havuç al! Sevdiğin kekten yapacağım."
Havuçlu keki çok severim ve annem de neredeyse ayda iki kere felan yapar ve sanırım o şanslı güne denk gelmiştim! Yaşasın! " Tamam Yeseul sultan! Emrin olur! Yarım saate evdeyim!"
" Tamam anneciğim." Basit bir vedayla telefonu kapattım ve metro durağına gelmiştim, kartımı çıkartarak gişeye bastım metro bir iki dakika sonra gelmişti fakat yine ve yine tıklım tıklımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
into you, minsung
FanfictionHerkes bizi izliyor Öyleyse bunu saklayalım Birazcık skandal ama görmelerine izin verme bebeğim.