12-Final

180 22 34
                                    

1 buçuk ay sonra, yaz tatili

"Hazırlanıyorum Taehyung biraz daha bekler misin lütfen?"

"Ama bebeğim hadi. Yani ağaç oldum burada."

"Taehyung. Hazırlanmayı bırakırım bak."

"Tamam güzelim tamam bir şey demedim. Bekliyorum sen yavaşça hazırlan hadi."

"Kapatırsan hazırlanacağım Taehyung."

"Sen bir aşağıya gel, bu tribi göstereceğim ben sana."

"Eyvah!"

Telefonu hızla kapatmıştım. Çünkü Taehyung'un göstermeleri sonucunda dudaklarım şişiyordu..

Kıvırdığım beyaz gömleğimin kolları sonrasında neredeyse göğsümün yarısına kadar açtığım yakamı düzelttim. Siyah pantalonumu biraz daha çektikten sonra ayakkabılarımı giyip saatimi de takmıştım. Diğer bileğime ise 3 4 tane gümüş bileklik de taktığımda tamamdım. Koyu kahve saçlarımı son kez jöleleyip havalandırdığımda bir telin alnıma düşmesini izledim. Sonunda hazırdım.

Beni kapıda bekleyen bedene adımladığımda bir süre beni süzdü Taehyung.

"Jungkook... sen her halinle neden bu kadar güzelsin? Bu gecenin karanlığı bile senin parlamanı örtemiyor.."

"Ya Taehyung! Hadi gidelim lütfen."

"Bu tatlı hallerin bende seni dudaklarını parçalayana kadar  öpme isteği uyandırıyor."

"Taehyung. "

"Peki peki gidelim."

Elimi eline kelepçelediğinde arabasına doğru yürümüştük. Kapımı açıp geçmemi beklediği sırada yanağına minik bir öpücük kondurmuş ve ön koltuktaki yerimi almıştım.

Bu öpücüğüm ile afallasa da son anda kendisine gelmiş ve sürücü koltuğuna geçmişti.

"Güzelim. Bu gece kendini bana bırak."

"Hay hay efendim."

Elimi tuttuğunda sonunda gideceğimiz yere doğru yol almıştık.

Uzun süre sonra denizin kenarında bir restorana gelmiştik.

Burası çok güzeldi... denizin kenarındaki ahşap restoran led ışıklarla süslenmişti... cidden çok güzel bir görünüme sahipti.

"Gel bebeğim, inelim."

"Tae burası çok güzel.."

Beni belimden tutarak yönlendirdiğinde içeride kimsenin olmadığını görmüştüm.

"Ciddi olamazsın. Kapattın mı?"

"Hm? Sadece ikimiz olalım istedim. Kötü mü yapmışım?"

"Taehyung seni çok pis öperim."

"Tutan yok güzelim?"

"Fırsatçı!"

Garsonun gösterdiği masamıza oturmuştuk. Daha biz yemekleri söylemeden yemeklerimiz geldiğinde Taehyung sırıttı.

"Ama nereden biliyorsun?"

"Bebeğim, ben senin hakkında her şeyi biliyorum. En sevdiğin yemeğe kadar her şeyi."

"Tae mafya çıkarsan çok pis döverim seni."

"Bebeğim öğretmenim ben. Ne mafyası lütfen? Hadi yemeklerimiz soğuyor."

Yemeğimiz bittikten sonra sahile geçmiş ve kumların üzerindeki minderlere oturmuştuk. Çıkarttığımız ayakkabılarımız sayesinde deniz, çıplak ayaklarımıza değiyordu.

Bir anda arka taraftan başlayan slow müzik ile Taehyung'a bakmıştım. Gecr olmasına rağmen mekanın üstüne konulan led ışıklsr denizi ve kumları aydınlatıyordu..

Taehyung tam önümde durmuş ve bana elini uzatmıştı. Uzanıp elini tuttuğumda beni kaldırdı.

Karşı karşıya durduğumuz saniyelerde eli cebine gitmişti.

Ağlamak üzereydim. Ben, bunu asla tahmin etmemiştim. Ben, evden çıkarken bu slow müzik eşliğinde bir deniz kenarında, kumların üzerindeyken Taehyung'un önümde diz çökmesini asla tahmin etmemiştim.

Taehyung, önümde diz çöktüğünde elinde tuttuğu minik kutuyu açmış ve iki nişan yüzüğünü bana doğrultmuştu.

"Güzelim, bebeğim, Jungkook'um... inan bana, hiç romantik birisi değilimdir. Ama konu sen olunca, romantiklik kitabı bile yazabilirim. Çünkü sen çok güzelsin... Jungkook yemin ederim ki sen çok güzelsin. Bu dolunay altında parlayan denizden daha berrak ve güzelsin. Yüzündeki her bir noktana, sevmediğin her bir yerine deliler gibi aşığım Jungkook. İlk günden beri, okula geldiğin ilk andan beri sen... sen benim aklımı başımdan aldın, benim bu dünyadan uzaklaşıp yerçekimini hiçe sayma sebebimsin... seni her öptüğümde, o minik yumuşak dudakların her dudağıma değdiğinde içimde uçuşan kelebekleri sana anlatamam. Ama gösterebilirim Jungkook.."

Bir anda solumuzda, yemek yediğimiz restoranın önünden yüzlerce rengarenk kelebek üzerimizden uçup denize doğru yol almıştı ve ben bu görüntü ile, Taehyung'un söylediği sözler ve bana yaşattığı bu güzel an ile göz yaşlarımın akmasına engel olamamıştım.

"Jungkook. Sana olan aşkımı asla anlatamam. Ama bilmeni isterim ki, sana olan aşkın bu sahildeki kumlar kadar bile değil. Benim sana olan aşkımı, dünyadaki tüm sahillerdeki kumları toplayıp saysam dahi anlatamam... sana olan aşkım Jungkook o kadar fazla ki, hiçbir somut şey ile anlatamam. Soyut şey ile de anlatamam.. ama Jungkook, beraber bulabiliriz. Beraber, bu aşkımızı besleyebiliriz. Jungkook? Benimle aşkını ve aşkımı sonsuza kadar besler misin? Beraber bu aşkı büyütüp tek hayat olalım mı? Jungkook? Benim hayatıma girip tüm hayatım olur musun? "

Gözümdeki yaşlar yanaklarımdan hızla akmaya devam ederken Taehyung'u kollarından tutup kaldırdım. Kendime çekip hızla, sarıldığımda kollarımı boynuna doladım. Ağlamaya devam ederken ağzımdsn yalnızca şu sözcükler döküldü.

"Olurum Taehyung. Ben senin, her şeyin olurum her şeyim."

Bana daha sıkı sarıldığında boynumdan öptü.

Ayrıldığımızda parmağıma yüzüğümü takmıştı. Ben de onun yüzüğünü parmağına taktığımda gülümsemişti. Daha fazla dayanamadığımda dudaklarımızı birleştirmiştim. Beni hızla öpmesi bittikten sonra ayrılmıştık. Ve minderlerimize geri oturmuştuk.

"Güzelim..."

"Efendim Tae?"

"Minik Taehyunglarımız ve minik Jungkooklarımız da olur mu?"

"Olsun mu Taehyung?"

"Olsun Jungkook."

"Eh olsun o zaman."

Ellerimiz birbirine kenetlendiğinde, ikimizi de çok güzel bir hayat beklediğini ve bunun bir başlangıç olduğunu yeni anlıyordum...

Bir şey fark ettiniz mi?

Evet, Jungkook kendisine kitap bırakan kişinin Tae olduğunu biliyordu. Aslında kendisini izlerken defalarca görmüştü Tae'yi.

Eh, Tae iyi saklanamamış ne yapalım yani?

NEYSE GÖRÜŞÜRÜZ

LIBRARYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin