'
Güneşin battığını gecenin karanlığının kabus gibi yeryüzüne düşmesinden anlamıştım. Kulaklığımla yoldaş olup kaç saattir yürüdüğümü kestirememem hayatımın bi parçası haline gelmiş bir alışkanlıktan ibaret.
Yalnızlık kelimesinin karşılığı tam olarak bendim.
19 yaşında sarı saçlarım beyaz tenimle yüzümü ortaya çıkaran mavi-yeşil rengi arası gözlerim ufak tefek biraz minyon tipli olmam, beni kendinden memnun bir genç kız yaptığından eminim.
Cafedeki işlerimi tamamlayıp çıktıktan sonra evime olan bir saatlik mesafeyi dolmuşla değil yürüyerek gitmeyi tercih ettim. Çok sık olmasa da arada sırada müziğin sesini açıp kafamın içinde dönen düşüncelerimi bastırmak için iyi bir yol.
Etrafıma göz gezdiriken evimin görüş alanıma girmesine sevindim. Az da olsa üşümüştüm. Yoldan karşıya geçmek için bir adım attım.
Saatin kaç olduğunu az da olsa kestiriyordum. Fakat bu gözümü elimdeki telefonun ekranını açıp saate bakmama engel olmadı.Saat: 21:03
Aşırı hızla gelen bir arabanın korna sesiyle irkildim kafamı telefondan kaldırdım, iki adım atmama fırsat veremeyecek hızla gelen bu araba, vücudumun yere serilmesi ve etrafın bi buz tabakası gibi bulanıklaşmasıyla yerini bomboş bir karanlığa bıraktı.
- -
Vücudumdaki ağırlıkla beraber hastanenin kokusunu hissedince gözlerimi araladım..
Sert ve bir o kadarda tedirgin bir çift mavi gözle karşılaştım. Dağınık ıslak siyah saçlar, siyah deri mont ve kot pantolonlu beyaz tenli bir adam. Daha doğrusu 20 yaşlarında genç adam.
Hiç beklemediğim bir görüntü.
Hastanenin rahatsız yatağında doğruldum, bedenimin yorgunluğuna yenik düşerek kalkmaya yeltenmedim. Boynumdaki sızı ve ufak yaralarda buna eşlik etti.
Yutkunarak dudaklarımı araladım.
"Sen kimsin, ben neden buradayım!"Şaşırmış bir çift mavi göz beni dikkatle incelerken bana yaklaştı.
"Şşş sakin ol, ufak bi kaza geçirdin ben de seni hastaneye getirdim. Ağır birşeyin yok. Boynuna iki tane dikiş atıldı ve bi kaç sıyrıkla atlattın. Ailene ulaşmak için uyanmanı bekledim."
"Ne yani bana sen mi çarptın!"
"Evet."
Hızlı ve sakin konuşan bu adam sinirlenmeme sebep oldu. Bu ne rahatlık böyle? Adam hem bana çarpıyor hem de çok normal bişeymiş gibi anlatıp özür bile dilemeden karşımda dikiliyor. Ukala!
"Ukala mısın sen! Bi özür bile dilemeden karşımda laf yetiştiriyosun!"
"Suç sizin küçük hanım. Yolun ortasında telefonla ilgilenmek çok akıllıca değil."
"Hız yapmak çok mu akıllıca? Tabakhaneye bok mu yetiştiriyordun!"
Bu söylediğim genç adamın dudaklarının yukarı kıvrılmasına sebep oldu. İki üç saniye geçmeden bu ifade kayboldu. Telefonunu eline aldı.
"Ailene ulaşalım, seni merak etmişlerdir haber vermen gerek."
Ailem..Ailem..Ailem.. olmayan ailem değilmi.
Şu an evde benim yolumu gözleyen ailem yok benim! Gözlerimin buğulanmasına engel olamadım. Ve bakışlarımı yere indirdim.
Cevap vermedim."Heyy ne oldu?"
"Birşey olduğu yok. Ailemin bilmesine gerekte yok, ben iyiyim."
Ağrı sızı içinde zor da olsa yataktan doğrulup çekmecede duran çantamı elime aldım, yavaş adamlarla kapıya yöneldim. Tam bu sırada
güçlü kolların beni tutup çekmesiyle inledim. Boynumu aniden çevirmem yaranın sızlamasına sebep oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnızlığın Tonlaması
RomanceHikayemi beyeneceğinizi umuyorum. Okumadan geçmeyin derim. ♥