"Jeongguk" diye seslendi Namjoon küçüğünün omzunu dürterek. "Taehyung gidiyor... istersen bir vedalaş, hm?" Jeongguk uykusuz kalmaktan kızarmış gözlerini kırpıştırarak sessiz kalmaya devam etti. Zaten başka ne yapabilirdi ki Taehyung onunla çoktan vedalaşmıştı, kendisine söz bırakmadan. Namjoon sırtı kendisine dönük olan bedenin sessizliğine karşın iç çekti. Üzgündü biliyordu. Herhangi bir tesellinin de işe yaramayacağını bildiğinden kendisi de sessiz kalıyor, arada bir omzuna dokunarak yanındaki varlığını belli etmeye çalışıyordu. "En azından yemek yemek için salona gelemez misin? Dünden beri açsın, acıkmadın mı?" Jeongguk Namjoon hyungunun çabasına karşın başını olumsuz anlamda salladı. O gidene kadar da salona girmeyi düşünmüyor, belki birazcık daha ağlamak için yanlız kalmayı istiyordu. "Aç olduğunu biliyorum Jeongguk. Hadi yapma böyle çabucak atıştırır yine gelir yatarsın." Bu ısrarların kendi iyiliği için olduğunu biliyordu Jeongguk fakat kalkacak, onu görecek gücü kendisinde bulamıyordu. Canı o kadar yanıyordu ki, Taehyung'un bir sebep bile sunmadan ayrılalım demesi kalbini paramparça etmişti. Anlam veremiyordu. Yanlış bir şey mi yapmıştı Jeongguk? Taehyung'u bilmeden incitmiş, kalbini mi kırmıştı? Düşündükçe içinden çıkamıyor, içinden çıkamadıkça ağlamaktan başka bir şey yapamıyordu. Ona sormuştu. Defalarca kere ne yaptım, seni üzdüm mü? diye sormuştu ama Taehyung'un sorun sen değilsinden başka bir şey çıkmamıştı ağzından. Anlayamıyordu Jeongguk, eğer bir sorun yoksa neden yaşıyordu bunları, neden aşık kalbi bu kadar acı çekiyordu. "İstemiyorum." Jeongguk'un pürüzlü çıkan sesine karşın iç çekti Namjoon. Her ne kadar bu grubun lideri olsa da böyle durumlarda yeteriz kalıyordu. Tıpkı Jeongguk gibi o da Taehyung'un neden ayrıldığını bilmiyordu. Karşısına geçip soramazdı. Ne de olsa ikisi de yetişkin ve yıllardır ilişki içinde olan insanlardı, karışmanın doğru olmadığını düşünüyordu. Sadece beklemezdi işte. Daha bir kere bile tartışmayan ikilinin ayrılmasını beklemezdi. "Pekala ben içeri dönüyorum, sen de biraz daha dinlendikten sonra gel, belki bir şeyler yaparız." Jeongguk Namjoon hyungunu baş sallamasıyla onaylamış kapının kapanma sesini duyduğunda ise çenesinin titremesine engel olamamıştı. Taehyung gidiyordu.
Dün öğle saatlerinde, bu zaman ayrılığının üçüncü gününe denk geliyordu, Namjoon hyungu aramış ve onu itiraz kabul etmez bir şekilde evine çağırmıştı. Jeongguk gitmek istemiyordu. Yerinden kıpırdayacak, dağıttıklarını toplayacak enerjisi yoktu. Kalbi hiç olmadığı kadar kırılmış ve zihni hiç olmadığı kadar dolmuştu. Sebep arıyordu Jeongguk. Namjoon onu aradığında bile Taehyung'un neden ayrıldığına dair sebep arıyor ve artık sevilmediği düşüncesiyle nefesi kesiliyordu. Evet, artık sevilmediğini düşünüyordu çünkü. Taehyung'u kendisinden uzaklaştıracak bir davranışı bile yoktu ki, tüm dünyasını 'o' yapmışken artık sevilmediğinden başka seçenek kalmıyordu elinde. Taehyung onu sevmiyordu, ondan sıkılmıştı. Tekrar tekrar ayrıldıkları ana geri dönmekten alıkoyamıyordu kendini. "Aşkım hoşgeldin." Jeongguk neon disko topunun aydınlattığı odasında yayın yapmak için hazırlanıyordu ki dış kapı açılmış Taehyung içeri girmişti. Jeongguk elbette ki evinin anahtarını yanlızca sevgilisine vermişti. Yine de geleceğini haber vermediği için şaşkındı. Yayın filan çıkmıştı o anlarda aklından tek istediği güzel bir kucaklaşma almaktı. Öyle de yaptı Taehyung henüz içeri yeni girmişti ki boynunda Jeongguk'un kollarını hissetti. Kendi içki kokusunun yanı sıra Jeongguk mis gibi pudra kokuyordu.