yirmi dokuz

1.7K 180 92
                                    

hyunjin terk edilişinin sonrasında bir süre gerçekten de toparlanamamıştı. hem suçluluk duyuyordu hem de gururu minho'ya gitmesine izin vermiyordu. ilişkilerindeki asıl gururlu taraf her zaman minho diye düşünürdü ama o zamanlar kendisinin de lee minho'ya kızdığı kadar gururlu birisi olduğuyla yüzleştiği zamanlardı. bir de korkak birisi olduğuyla ve bunun sonuçlarıyla yüzleştiği zamanlardı.

başlarda gerçekten de çok üzülmüştü, sonrasında üzüntüsü öfkeye dönüşmüştü, ardından zaten ilişkilerinin gittikçe toksikleşmesinden dolayı ayrılığın kaçınılmaz olduğunu kabullenmişti ve böylece hayatına kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı. minho'suzluk bir zaman sonra onun için iyi bile olmaya başlamıştı ve hyunjin de bunu fark ettiğinde ona olan öfkesi diri kalmaya devam etmişti. bir anda terk edilmenin öfkesi bazı gerçekleri görmesine engel olmuştu uzun bir süre.

iki yıldan uzun süre birbirleriyle iletişimleri tamamen yok şekilde geçmişti ve hyunjin bu süreçte onu artık unuttuğunu ve atlattığını kabullenmeye başladığında ise lee minho hayatının ortasında yeniden belirmişti, hem de aynı sektörde bir yönetici olarak.

başlarda hyunjin bu durumu umursamamıştı, yeni açılan bir markaydı onun için sadece fakat minho kısa sürede adını moda sektöründe duyurmaya başladıkça medyada da karşısına çıkar olmuştu, sonrasında aynı davetlere katılmaları gerekmişti ve bir şekilde lee minho yeniden hayatına girmişti. hyunjin'e göre ise hyunjin hiç onun hayatına yeniden girebilmiş gözükmüyordu ve bu durum onu içten içe sinirlendiriyordu.

bir şekilde aynı sektörün iki çok konuşulan markası olarak hayatlarını sürdürürken çokça kere aynı ortamda bulunmaları gerekmişti. kimisinde birbirlerini görmezden gelirken kimilerinde ise aptalca hataları tekrarlarken bulmuşlardı kendilerini. hyunjin onu unuttuğu konusunda kendisinden her ne kadar emin olsa da vücutlarının uyumunu atlatamadığının farkındaydı, yıllar sonra ilk birlikte oluşlarında fark etmişti bunu.

şimdi ise aptalca hataların ve çokça duygunun aralarından geçip gittiği neredeyse altı yıllık bu sürecin onu getirmeyi en beklemediği yerdeydi: minho'nun evinin salonunda, onun kedilerini seviyordu. eve girerken vücudunu saran anlamsız heyecanı üstünden atmış ve sakince iki kedinin arasında oturarak minho'yu bekliyordu.

"sen gerçekten minho'ya benziyorsun." bacaklarının üstüne yatan soonie'nin başını kaldırıp baktı ve güldü. soonie ise keyfinin bozulmasından dolayı hırçınca mırıldanıp yeniden başını onun bacaklarına yasladı. "sinirlenince aynı senin gibi gözüküyor."

kendi kendine gülerken sol tarafında yatan dori ayaklanıp koltuktan atladı ve kuyruğunu sallaya sallaya su kabına gitti. doongie ise ortalıkta yoktu. hyunjin'i pek sevmişe benzemiyordu ve hyunjin de bunu fark etmişti zaten ama kediyle anlaşmak gibi bir çabaya girmedi. onun yerine mutfağa geçip kahvaltı hazırlayarak vakit öldürmüştü. on dakika kadar önce de işi bitince salona geçmişti.

eve girer girmez tüm odaları dolaşmıştı tabii ki de. iki odalı bir daireydi ve bir odanın misafir odası olduğunu tahmin ediyordu. hangisinin minho'nunki olduğunu anlaması da zor olmamıştı zaten. kitaplık, çalışma masası ve ayriyeten çizim masasının olduğu odada hiç de utanmadan zaman geçirerek anlamıştı bunu zaten.

minho'yla mesajlaşalı neredeyse bir saat olmak üzereydi ve kendisine bile itiraf etmekten çekinmediği bir heyecanla onu bekliyordu. biraz da hesap soracak olmanın hırsı vardı tabi. dün akşam minho'nun yaptığı şeye hala inanamıyordu. böyle bir şeyi ancak onun yapabileceğini bilse de asla tahmin edilir bir şey değildi ama siniri geçtikten sonra fena halde hoşuna gittiğini kabullenmişti. şimdi de bu yüzden bu kadar rahattı zaten. hesap sorarken bile aslında öfkeli olmayacaktı.

moth to a flame [hyunho] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin