20

496 53 55
                                    

IMDATTT 4K 😔😔😔🌹❤️

-

jungwon'dan

mesajı attıktan iki saat sonra balonun olduğu mekana vardım. balo, şatonun ana salonundaydı. istesem daha erken giderdim tabii, ancak sabahtan beri içimde bulunan kötü his, bir şeyleri yapmamı engelliyordu.

buna alışkın değildim, meclis tarafından gücüm sineye çekildiğinden bir süre böyle yaşamaya alışmam gerekti fakat olmuyordu çünkü ben, her şeyi planıyla yaşayan biriydim.

hiç ani olayların tanığı olmadım. hayatımda birden beliren hiçbir şey olmadı, asla o 'sürpriz' denilen anın verdiği heyecanı tatmadım.

içeri girdiğimde gözüme çarpan ilk kişi sunoo olmuştu, beyaz saten gömleği ve kalp şekilli kolyesiyle çok sevilesi duruyordu.

yanında da riki vardı tabii.

beni fark etmiş ve heyecanlı şekilde yanına çağırmıştı. yavaş adımlarla yanlarına gidip, "diğerleri gelmedi mi henüz?" dedim.

"hayır. en geç sen geldin." dedi riki. "dans ediyorlar. bak," gösterdiği yere kafamı çevirdikten sonra heeseung'u görmüştüm. jake'i belinden tutmuş, olabildiğince yakınlaştırmış bir yandan dans ederken bir şeyler fısıldıyordu. bu hali hafifçe gülmeme neden olmuştu. aşkı için uğraştığı tüm yıllar boyu, sonunda rahatça belini kavrayıp herkesin içinde onunla dans edebiliyordu.

aşkın varlığını reddeden biri değildim, özellikle çevreme bakınca asla olamazdım. heeseung'un jake için yaptıklarına yardım etmem bir kenara, herkese aşkı için yardım etmiştim. sevgi sandığım hisleri aşka dönüşmüştü ve ben, onlar sayesinde 'aşık olma' hissinin tanımını en yakından görmüştüm.

ilk jay ile tanışmıştım. yalnız biriydi, bazı derslerde beraber oturur, bana anlamadığım konuları anlatırdı. dersler dışında kendi halinde takılan, yardımsever biriydi.

heeseung okula transfer olduğunda ise beraber takılmaya başlamaları gözüme takılmıştı.

bir gün ise, kafeteryada yemek yerken heeseung yanıma oturmuş ve nasıl olduğumu sormuştu. şaşırmıştım çünkü hiçbir iletişimimiz olmamıştı. ve bana beklemediğim o soruyu sordu, "yakınlaşmaya ne dersin? arkamdaki," parmağını geriye doğru atıp jay'e yöneltmişti. "arkadaşın sunghoon'dan hoşlanıyor."

o günden bugüne her zaman patavatsızdı.

ve onun patavatsızlığı sayesinde, şu an olduğumuz arkadaş grubu olduk.

kafamdaki düşüncelerle önümdeki şaraptan bir yudum alıp, omzumda bir el hissetmiştim, sunghoon'un eli. fakat jay yanında değildi.
bir anda "jay nerede?" diye sorma hissimi bastıramadım. ardından gözlerim, izlerle dolu boynuna kaydı. tamam, ani hislerimle sorduğum saçma bir soru olmuştu bu.

gözlerini devirip konuştu. "şarabı çok beğenmiş, yeni bir şişe almaya gitti." dedi yanıma oturken. "sen neden geç geldin?"
sorduğu soruya ne cevap vermem gerektiğinden ben de emin değildim. "toparlanmam uzun sürdü." dedim kısa kesip.

ardından elindeki şişeyle jay gelmişti. sunghoon'un yalan söylediğini düşünmüştüm fakat yine de bu, bir şeyleri eksik anlattığı gerçeğini değiştirmiyordu.

a family problem in transylvania | heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin