25, (m)

862 46 43
                                    

ist o bolum.
-

yol boyu ortamdaki garip hava dinmemiş, bunu bozan heeseung olmuştu. şimdi ise onun evinde, odasında, konuşmaları gereken tonlarca şey yokmuş gibi birbirlerine bakıyorlardı.

"yorgun musun?" diye sordu heeseung. onu öpecekmiş gibi yanağını kavradı ama sonra fikrini değiştirdi, uzanıp onun yerine jake'in elini tuttu ve yatağa oturmasına yardım etti.

heeseung'un odası dağınıktı. hayır, dağınık değildi. yıllarca yaşamış bir vampirin odası gibiydi. komodinin üzerinde yarısı boş bir kan tüpü ve farklı sayfaları ayrılmış bir yığın kitap vardı, sanki heeseung tek bir şeye çok uzun süre odaklanamıyormuş gibi. dolap kapısı açıktı, karmakarışık -siyah dışında renk barındırmayan- kıyafetleri ortaya çıkıyordu. "üzgünüm," dedi, ne kadar dağılmış olduğunu anlıyordu çünkü heeseung, hiç bu kadar karmaşık yaşayan biri olmamıştı.

"pijama ister misin?"

"elbette."

heeseung şifonyerinden bir eşofman altı ve bir tişört çıkardı ama jake'in karşısına tekrar döndüğünde duraksadı. jake parmaklarını kıyafetinin yakasında gezdirerek rahatsızlıkla yerinde kıpırdandı.

heeseung elindeki kıyafetleri yatağın üzerine bıraktı. jake'in arkasına geçti ve kıyafetindeki birçok düğümü yavaşça açtı. ilk başta, jake'in tek hissettiği, üzerindeki ince kumaş çözülürken göğsünün ve orta kısmının etrafındaki basıncın yavaşça gevşemesiydi. ama sonra ensesinde heeseung'un ellerini hissetti, artık dikkatli olmaya çalışmıyormuş gibi düğmeleri çözerken parmak uçlarının omurgasında gezindiğini algılayabiliyordu. heeseung son düğümü açar açmaz kıyafet kaydı, jake boynuna ağızları açık öpücükler bırakmaya başladı ve jake daha iyi erişebilmesi için başını eğdi. elleri jake'in vücudunda, kollarında, göğsünde ve karnında gezinerek, jake'in tutkudan alev alacak ya da delirecekmiş gibi hissetmesine neden olan bir incelikle sanki ilk defaymışçasına keşfediyordu.

heeseung jartiyerin lastiğine ulaştığında duraksadı. boynuna bir öpücük bırakıp uzaklaşırken, jake boğuk bir hayal kırıklığı inlemesi bıraktı, ama sonra jake'i gözlerine bakacak şekilde çevirdi ve ifadesi o kadar açtı ki, jake dizlerinin çözüldüğünü hissetti. heeseung'un kucağında yalpaladı ve heeseung'un onu ayakta tutmak için kollarını daha sıkı tutması jake'i heyecanlandırdı. heeseung, gözlerini jake'in vücudundan aşağı kaydırdı. "tanrım," dedi. "bunun için mi giyindin?"

"senin için."

homurdandı. nazal bir sesti, neredeyse jake'in erimesine neden oluyordu. heeseung dizlerinin üzerine çöktü, elleri jake'in kalçasını kavradı ve onu yakınına çekip yüzüne yaklaştırdı. "bundan nefret ediyorum, çok güzel görünüyorsun," diye mırıldandı. sanki yaşadıkları her şeyi cevaplaması gerekiyormuş gibiydi. jake o kadar güzeldi ki, her şeye rağmen ona dokunmama düşüncesini bile hayal bile edemiyordu. jake cevap olarak ona istekli bir yüz verdiğinde, heeseung sadece inledi ve dudaklarını tekrar birleştirmek için çenesini tuttu.

elini yumuşak tene bastırdığında jake'den bir inilti daha çıktı ve heeseung alt dudağını sertçe emerek dudaklarına doğru inledi. jake'i öpmek her zaman bir zevkti. sarı saçlı vampir, cam gözleriyle sersemlemiş halde ona göz kırptı ve heeseung, dudaklarını yeniden birbirine mühürlemekten başka bir şey istemeyerek, içinden küfretti.

heeseung, jake'i kelimelerin ötesinde buluyordu. başka birinin, onun bu haliyle karşılaşmış olma düşüncesi, öfke patlamasını ateşlemeye yetiyordu. jake çaresizce sızlandı ve heeseung'a egosunu okşayan ve onu gülümseten sessiz bir yalvarış olarak yumruklarını gömleğini sıkarak onun üstüne çıktı.

a family problem in transylvania | heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin