Hayat; hiçbir şeye zararı olmayan bir kalbi kendisinden nefret ettirecek kadar kötü, kendi attığı çığlıklara sağır bırakacak kadar acımasızdı.
Bu hayata bir kere geliyordu insan. Bir kerelik bahşedilen bu hayat neden sırf acıdan ibaretti. Başka bir duyguyu tadamadan büyüyen bir kalp nasıl yaşayabilirdi ki bu hayatta. Nasıl dayanabilirdi taşıdığı tonlara bedel o yüklere.
Kafasında her şeyin sonunu getirmiş olan bu genci kim tutabilirdi bir kere gelinen hayatta.
Babasının annesine ihanetiyle başlayan bu işkence hala daha devam ediyordu genç için.
Her salise hissettiği o omuzlarında ki yükle anahtarı çevirip içeri girdi başı eğik bir şekilde. Artık kafasını kaldırıp evin duvarlarına bakamaz olmuştu. Bakarsa eğer anılar teker teker nüfus ediyordu hafızasına. Annesinin o güzel sesi, televizyonun full açık olan sesine rağmen uyuklayan babasının o görüntüsü, kardeşinin bıcır bıcır konuşarak ordan oraya koşturması, evdeki o huzurlu ortamı sağlayan ailesi...
Sahi şimdi hangisine sahipti.
Bu eve girdiğinde, kokusuyla huzur veren her şeyiyle yanlarında duran annesi yoktu mesela. Maç olduğu zaman tüm evi birbirine katmasına rağmen günün sonunda onlara iyi geceler öpücüğü veren bir babası yoktu mesela. Tüm yaptığı şeyleri bozup genci sinir etsede abim diyerek sarılan bir kardeşi yoktu mesela...
Tüm ailesi sadece bir gecede dağılmıştı.
O geceden hala nefret ediyordu jisung. Kaderi suçluyor, o gün beraber vakit geçirelim diye ısrar etmeseydi belki de bunların hiçbirinin yaşanmayacağını düşünüyordu.
Yıllar geçmesine rağmen alışamamıştı bu duruma.
O geceyi dün gibi hatırlarken nasıl alışabilirdi ki bu duruma, bu acıya.
Daha çocuktu o nerden bilebilirdi ki böyle bir şey olacağını.
Babasının ufak bir şey yüzünden çıkardığı tartışmanın büyüyüp bir çığ gibi altında kalacaklarının, ufak bir kavganın sonunun annesiyle babasının ölümüne mâl olacağını nereden bilebilirdi jisung.
Daha küçük yaşta ailesiz kalmanın ne demek olduğunu öğrenmenin bu kadar acı verici olduğunu nerden bilebilirdi.
O olayın etkisiyle kardeşinin üzüntüden felç geçireceğini nerden bilebilirdi...
Odada onu televizyonun karşısında sandalyesinde uyuyakalan kardeşine baktı aklındaki düşünceleriyle jisung.
Kendiside çok yorulmuştu hem bedenen hem ruhen. Sadece sonsuz uykuyu diliyor ve istiyordu.
Kardeşini kucağına alıp odasına ilerledi. Yavaşca yatağa bırakıp üstünü örttükten sonra çıktı odadan. Kendisine bir kahvenin iyi geleceğini düşünerekten mutfağa ilerledi. Bu evin o günlerden sonra kasvetli bir havası vardı hep. Ve bu havaya yıllar geçmesine rağmen alışamamıştı. Sanki her an annesi odalardan birinden çıkıp ona sarılacak gibiydi.
"Çok yoruldu oğlun anne, bir sarılma vermeyecek misin oğluna?"
Kafayı mı yiyordu yoksa emin değildi. Gözyaşlarını içine akıtmayı öğrendiğinden beri hiçbir şey aynı değildi onun için. Kuruyan kalbi şu sıralar sadece yorgunluğu her şeyden bıkmışlığı hissediyordu.
Dalgınlıkla yaptığı kahveyi alıp balkona çıktı. Göz altı morluklarıyla etrafa sakin bakışlar atarak oturdu kenardaki koltuğa. Şehrin o dumanlı havasını içine çekti. Şu sıralar ciğerleri dumanlarla dans ediyordu adeta. Hissettiği özlemle cebinden sigarasını çıkarıp kenardaki çakmak ile yaktı ucunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefesim ~Minsung
FanfictionAl beni yanına, sevgilim. Seni bana geri ver, sevgilim.. N'olur geri dön, sevgilim... ~13Haziran