Demir kapıyı çekip mahalleye göz attığımda yine her zamaki gibi gürültülü ve boğucu bir ortam vardı. Cehennemden bir yer gibiydi gözümde. Kaldırımda oturan gençler zebanilerdi, sokağın girişi de cehennemin kapısıydı. Hepsinin ucuz ve değersiz hayatları olacaktı. Belki de çoğu insanın başına bela olacaklardı.
Kapının önünde beklerken tanıdık spor araba mahalleye girdi. Mahalledeki herkes arabayı dikkatle izlerken araba önümde durdu. Adam kapısını açıp tebessüm ederek indi ve bana selam verdi.
Sabahki görüntüsünün aksine saçları düzgün duruyordu. Siyah kot pantolonu ve siyah tişört giymişti. Onu ilk gördüğüm günün aksine daha spor giyiniyordu. Tarzlarımız benziyordu.
Adam mahalleye hiç bakmadı, gözlerini benden ayırmadan kapımı açtı. Bindiğimden emin olduktan sonra da kapıyı kapattı. Adam kendi koltuğuna geçerken mahalledeki insanlar arabaya bakmaya devam ediyordu. Bir hafta önce onlardan biri olup da şimdi o arabanın içinde oturmak güldürdü beni. Varoşluk doğuştan mıydı yoksa sonradan mı öyle olunurdu diye düşündüm. Adam arabayı sürmeye başlarken ona sormak istedim.
"Sence varoşluk doğuştan mıdır?"
Adam kıkırdayıp birkaç saniye bana baktı sonra da yola döndü.
"Kaba bir tabir ama sanırım uygun bir kelime sorunuz için. Doğuştan olduğunu sanmıyorum. İnsanlar bu çevrede böyle bir kültürle yetişiyorlar. Hayatları boyunca yaşadıkları ve gördükleri herkes de kendi gibi. Bu kadar kısıtlı bir alanda nasıl bir gelişim bekleyebilirsiniz Bay Akutagawa?"
Adamın otuz dördünde olduğunu unutup sorduğum soru beni de güldürdü. Şüphesiz ki benden daha tecrübeliydi hayat karşısında.
"Sanırım haklısın."
"Muhtemelen hayatlarında bir kere görebilecekleri bir tiyatroydum onlar için. Bu yüzden tepkileri beni şaşırtmıyor."
Adamın gözlem kabiliyeti beni şaşırtırken yüzüne baktım birkaç saniye. Sanırım onu fazla hafife alıyordum.
"Şapkan nerede?"
Adam tebessüm edip vites değiştirdi, biraz daha hızlı sürüyordu arabayı.
"Özel günler haricinde takmam."
Kaşlarımı çattım, aklıma tanıştığımız gün geldi. O gün de şapka takıyordu.
"Tuhaf bir adamsın."
Adam şaşkınlıkla bana baktı. Niye o kadar şaşırmıştı anlamıyordum.
"Gerçekten öyle miyim?"
"Evet? Sana kimse söylemedi mi daha önce?"
Adam hayır dercesine başını salladı, yüzündeki tebessüm kaşlarımı çatmama neden oldu. Övecek bir şey söylememiştim bu deli neyine gülüyordu?
"Söylemediler, evet. Benim hayatımdan bir gece çalmaya ne dersiniz?"
Adamın sorusuyla kahkaha attım. Tam da düşündüğüm gibi bir hikaye beni bekliyordu.
"Zenginliğin içindeki gariban yapmacık çocuk acındırması mı yapacaksın? Nakahara, daha acıklı hikayen yok mu senin? Fakirliğin ortasında yetişen biri için komik oluyor bu hikaye."
Adam dudaklarıma bakıp içtenlikle tebessüm etti. Gülüşüm donuklaşırken amacını anlamaya çalıştım ancak anlayamadım. Yapmacık değildi, samimi değildi, aptal değildi. Çözemiyordum bu adamı ve bu beni deli ediyordu.
Hayatımdan siktir edeceğimi söyleyip her yanına gittiğimde çözmem gereken bir bulmacanın içinde hissediyordum. Kendimi geri çekemiyordum.
Sorularımı cevapsız bırakırken en sonunda göl kenarına geldik. Saat daha dörttü ve güneş ışıkları hem ağaçlara hem de suya vuruyordu. Adam arabadan indi ben de inecekken işaret parmağını kaldırıp durmama neden oldu.
Kapımı kendi açtı ve tebessüm etti.
Bir şey demeden indim. Onu anlamaya çalışmak mümkün değildi.
Adam ben indikten sonra kapıyı kapattı ve ben iskeleye doğru yürürken bagajı açtı. Karşı kıyıya göz attım. Pek insan yoktu etrafta.
Adam yanıma olta takımlarını alıp geldi. Ben suya gözümü dikmiş derinliğini kontrol ederken suyun bazı bölgelerinin diğerlerine göre daha koyu olduğunu gördüm. Bazı yerlerin daha derin olduğunu anlamam tebessüm ettirdi.
Yanımda bu adam varken suda boğulabileceğimi sanmıyordum ama denemeden de geri duymayacaktım.
"Hava sıcakmış."
Adam beni onaylarken üstümdeki tişörtü olta takımının yanına attım. Adam bir süre vücuduma baktı sonra da bir şeyi hatırlamış gibi arabanın anahtarını cebinden çıkardı.
"Balık yemlerini unutmuşum. Geliyorum hemen."
Adam yaklaşık elli metre uzaktaki arabaya giderken telefonumu, cüzdanımı ve anahtarımı yere bıraktım. Geriye doğru birkaç adım attım. İçten içe beni böyle bir yere getirdiği için teşekkür ederken adımlarımı hızlandırdım ve göle atladım.
Az önce gördüğüm derin kısma gidebilmek için birkaç kulaç attım. Su beni aşağıya çekerken karşı koymadım. Göl gerçekten de derindi ve son birkaç dakikamın içinde olduğunu bilmenin mutluluğuyla gülümsedim.
Yüzüm suya dönükken bedenim aşağıya doğru çekiliyor gün ışığı git gide azalıyordu. Gözlerim yavaşça kapanırken suyun bir anda dalgalandığını hissettim ama gözümü açamadım. Havasızlık ciğerlerimi yakarken kaşlarımı çattım. Gözümden hiçbir şey geçmemesi kalbimi kırdı. Birkaç saniye sonraysa bilincimi yitirdim.
...
Dudaklarımın üstünde bir baskı hissederken öksürme isteği duydum. Bir el beni saniyesinde yana çevirirken ardı ardına öksürdüm. Ağzımdan akan sular boynumdan aşağı giderken gözlerimi aralamaya çalıştım.
"Yaşıyorsun..."
Tanıdık sesle kaşlarımı çattım. Umarım cehenneme gitmiştim de bu adam da zebani olmuştu. Aksini kabul etmek istemiyordum.
Yüzümde bana ait olmadığını bildiğim bir ıslaklık hissettim. Gözlerimi araladım ve beni izleyen adamın gözlerine baktım. Mavi gözleri kızarmıştı, ağlıyordu.
Bir anda beni göğsüne çekti. Neye uğradığımı şaşırdım. Biri benim için hesapsızca gözyaşı döküyor endişeleniyordu.
"Yapma, Akutagawa. Yapma."
Adamın fısıltısı kulaklarıma geldi. Gözlerim doldu. İlk defa sadece adımı söylemişti. Siz dememişti. Yüz ifadesini gülmek için zorlamamıştı.
Gözyaşlarım ıslak tişörtünde dağılırken beni bırakmasını istememiştim.
Hayatımda ilk defa biri bana sahip çıksın istemiştim.
.
.
.
Fikirlerinizi ve sorularınızı yazmaktan çekinmeyin lütfen.
Diğer bölümde görüşmek üzere, Chuuaku'yla kalın.
-Lord

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Black | Chuuaku
Romance"İster güneş ol yak beni Yağmurum ol ağlat beni Acılarla sevinçlerle yaşat beni" Nairo'ya ithafımdır. 13.06.23