《18》

189 25 13
                                    

Elimde sıcak kahvelerle oturduğum bankta sabırsızca bacaklarımı sallarken bir yandan da kendimi sakin olabilmek için ikna etmeye çalışıyordum. Nedenini bilmiyordum fakat bu sefer ki buluşmamız için çok fazla heyecanlıydım.

İçimden bir ses önceki seferlerden farklı olacağını söylüyordu ve ilişkiler konusunda tam bir şanssız olan ben için bu düşünce çok uçuk bir ihtimaldi.

Akşamın serin havası yüzüme vururken önüme düşen saç tutamlarını ufak bir baş hareketiyle geriye çektim ve kahveleri dikkatle yan tarafıma bırakarak ceketimin cebinden telefonumu çıkardım. Saat akşam dokuza gelmek üzereydi ve Semih'in söz verdiği saatin üzerinden de neredeyse yarım saat geçmişti. Olabilirdi, geç kalması olası bir durumdu elbette ama en azından mesajlarıma geri dönmesi gerekmez miydi?

İster istemez endişeleniyordum çünkü son konuşmamızın üzerinden saatler geçmişti, şimdi hiçbir haber alamıyor olmak ister istemez aklıma kötü ihtimalleri getiriyordu.

"Neredesin Semih?" Mırıldanarak iletilen mesajlarıma bakarken üçüncü kez aramayı denedim. Açmayacağını biliyordum, dakikalar sonra çağrı kapandığında ise yanılmamıştım.

Aklıma evden çıkarken ablamın benimle nasıl dalga geçtiği gelince burukça gülümsedim. Semih ile buluşacağımı öğrenince, dahası bunun ikinci kez gerçekleşiyor olduğunu görünce benden bile çok sevinmişti çünkü onun da benim de emin olduğumuz bir şey vardı ki, kimseyle ikinci kez buluşabilecek kadar işler yolunda gitmemişti.

Şimdi bu soğukta Semih'i beklerken aynı sahnenin daha önce de yaşandığı gerçeği boğazımda acı bir tat bırakıyordu. Sanırım yanılmıştım ve Semih ile de bir şeyler yolunda gitmemişti.

Ellerimi ısıtmak için kenara bıraktığım kahveleri yeniden aldığımda parmaklarımın etrafında hissettiğim ılık kartonla sırtımı geriye yasladım ve daha rahat bir şekilde oturmaya başladım. Tecrübelerim beni yanıltmıyorsa eğer, gelmeyecekti. Boşuna bekliyordum.

Zaten anladığım kadarıyla ilişkilere kapalı birisiydi, gün içinde basit mesajlaşma ile bizzat yüz yüze gelmek ve işleri ciddiye bindirmek aynı şey değildi sonuçta.

Dudaklarım hafifçe büküldü, keşke istemediğini söyleseydi, böylece şimdi bir aptal gibi hissetmezdim kendimi.

Kalkıp eve gitmek isteyen yanımla, kalıp sonuna kadar beklemek isteyen tarafım yüzünden ikileme düşmüştüm. Şimdi saat neredeyse dokuzu geçiyordu, gelmeyeceği ortadaydı fakat içimdeki umut parçası bir ihtimal geleceğini söylüyordu ve ona söz geçirmek zordu.

Acil bir işi çıktığı ihtimaline tutunarak bir süre daha bekledim. Yanaklarım gibi kahveler de artık buz gibiydi, ellerim soğuktan uyuşmuştu fakat ilginç bir şekilde bu hissi sevmiştim. Sanki bir çeşit kendimi cezalandırma yöntemi gibiydi, ne kadar üşürsem o kadar aptallığımın bedelini ödüyordum.

En sonunda daha fazla dayanamayarak ayağa kalktığımda elimde buz gibi olan kahveleri kenardaki çöp kutusuna atıp bir süre uyuşan ellerimi ovuşturdum. Oysa bu kahveleri alırken çok stresliydim, neyi sevip sevmediğini bilmediğim için kahvelerimizi içerken öğrenebilmeyi umut etmiştim.

Ben gerçekten çok enayiydim.

Ellerim ceplerimde engel olamadığım bir hayal kırıklığıyla eve doğru yürürken çevremdeki insanları görmezden gelmeye çalışmak zordu. Semih gelseydi eğer biz de tıpkı ilerideki çiftler gibi gülüşerek bir şeyler konuşabilirdik. Ona sarılmayı sevmiştim, belki tekrar olmasına izin verirdi çünkü o kısacık saniyelerde bile kendimi inanılmaz güvende hissetmiştim.

Tüm bu şeylere anlam yükleyen ben miydim?

Hissettiğim her şeyi tek başıma hissediyor gibiydim, belki de bu yüzdendi eve tek başıma dönmemin nedeni.

"Ben gerçekten bu işlerden anlamıyorum," diye mırıldandım nihayet evin önüne gelirken. Hiç gitmek istemiyordum ama biraz daha bu soğukta kalırsam eğer hasta olmam garantiydi ve o çakma azrail için değmezdi. Yani sanırım.

Derin bir iç çekerek özenle hazırlandığım halime baktım. Fazla heves etmiştim galiba, bu yüzdendi hayal kırıklığım.

Bir elim cebimde kapının şifresini girerken soğuktan titreyen bacaklarımla yerimde kıpırdandım. En sonunda açılan kapıyla birlikte ben de içeri gireceğim sırada aniden arkamdan gelen "Zehra, bekle!" sesiyle olduğum yerde kalakaldım.

Omzumun üstünden nefes nefese kalan Semih'e bakarken şaşkınlıkla dudaklarım aralanmıştı. "Senin burada ne işin var?" Pekala, mantıklı bir soru değildi evet ama cevabını gerçekten merak ediyordum. Açtığım kapıyı bırakarak ona doğru yaklaştığımda dizlerine dayadığı ellerini kaldırarak derin bir nefes vermişti.

"Geç kaldım değil mi?" Başını kaldırarak yüzüme baktığında üzgün ifadesiyle gözlerimi kırpıştırdım. Ciddi miydi?

"Neden gelemeyeceğini haber vermedin?" dedim en sonunda. Artık neden gelmediğini bile sorgulamıyordum, tek düşündüğüm neden haber vermediğiydi çünkü bunu hak etmemiştim.

"Üzgünüm," diye mırıldandı gerçekten de üzgün bir ifadeyle. Saçı başı karışmış, muhtemelen koşmaktan nefes nefese kalmıştı. Yine de bu hiçbir şeyi açıklamıyordu.

Konuşmasını ve bana bir açıklama yapmasını beklediğim dakikalarda öylece yüzüme bakması sinirlerimin bozulmasına ve gülmeme neden oldu. "O zaman şimdi neden buradasın onu söyle."

Kararsızca bir süre beni izledi. Eldivenli elleriyle saçını karıştırarak iyice dağıttığında bir an önce sıcak yatağıma kavuşabilmek için dakikaları sayar olmuştum. Yüzünü gördükçe hayal kırıklığım yerini öfkeye bırakmıştı ve bunu ona yansıtamadıkça daha kötü hissediyordum, biraz ağlayıp rahatlamaya ihtiyacım vardı.

"Seni görmek istedim çünkü," dediğinde bakışlarım yeniden yüzünü buldu. Biraz endişeli görünüyordu, sanki kendini açıklamayı istiyor fakat bunu yapamıyor gibiydi. Belki de ben yine fazla anlam yüklüyordum bir şeylere.

"Tamam," dedim başımı sallayarak. Hiçbir şeyi açıklayacağı falan yoktu, beklemem bile hataydı. "Gördüysen gidiyorum o zaman, görüşürüz."

"Hayır, bekle." Arkamı döndüğüm anda kolumu yakalayarak kendine çevirdi. "Gerçekten özür dilerim, böyle olsun istememiştim."

Samimi ifadesine hafifçe başımı salladım. "Tamam Semih, sorun değil. Şimdi izninle eve gideceğim, geç oldu."

Kolumu tutuşundan kurtardığımda uykusuzluktan kısılan kızarık gözlerini daha fazla görmemek için arkamı döndüm. "Yarın görüşürüz," dedim kapının şifresini yeniden girerken.

İçeri girmeden önce olduğu yerde öylece beni izleyen bedenine baktım. Sessiz kalmıştı. Keşke hiç gelmeseydi ve ben buluşmayı ektiği için hayal kırıklığı hissetseydim çünkü şimdi bana hiçbir açıklama yapmadan özür dilediğinde tek düşünebildiğim onun da diğer hiç kimseden bir farkının kalmadığıydı.

zehra biraz overthinking 😔semih'i de serro yaptık biraz sorry duzelicez ins 🫶🏻

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

zehra biraz overthinking 😔
semih'i de serro yaptık biraz sorry duzelicez ins 🫶🏻

kargocu | texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin