Sabah Woojin bizim eve geldi ve üçümüz birlikte şirkete geçtik. Woojin benim kişisel asistanımdı. Kendimi ondan başkasına emanet edemezdim. Ona çok fazla güveniyordum. Şirkete geldikten sonra Hoseok ile ayrıldık. Onun moda bölümünde bazı işleri vardı. Daha sonra bizim yanımıza gelip toplantıya katılacaktı. Şu önemli olan projede bize yardım edecekti. Toplantıdan sonra ise bir yerlere gitmeyi planlıyordum. Diğer herkese de izin verecektim. Zaten bugün izin günüydü sadece ek bir çalışma olmuştu.
Odamın yanına gelince Woojin'e herkes gelip toplantı için hazırlıklar tamamlanınca beni ve Hoseok'u çağırmasını söyledim. Odama girip bazı evrak işlerini hallettim ve camdan bakınmaya başladım. Buranın manzarasını seviyordum. Tam olarak deniz manzaralı olmasa da denize yakındı. Tam o sırada gördüklerimle biraz geri çekildim. Hoseok şirketten çıkmış ve ordaki ara sokaklardan birine girmişti. Yaklaşık 2-3 dakika sonraysa Park Jimin'i gördüm. Eski ortağımız, yakın arkadaşımız...
Bir ara durup etrafına bakındıktan sonra o da ara sokağa girdi. Yani Hoseok'un olduğu yere. Ama neden yani Hoseok'un onunla ne işi olabilirdi ki. Çok kararsız kaldım. Oraya gitmeli miydim. Gidersem ne diyecektim ki. Ya Hoseok'la bir alakası yoksa konunun. Jimin ile yüz yüze gelip kendimi rezil etmez miydim. Yani sonuçta Hoseok'a güveniyordum. Jimin kesinlikle başka şeyler karıştırıyordu. Bunları düşünürken masamın başına geçip sandalyeme oturdum. Oraya gitmeye cesaretim yoktu. Hoseok'a güveniyordum ama yine de ne bileyim işte. Kafamı masaya koyup yattım. Tam dalmak üzereyken kapı çalındı. Woojin girdi. Yaklaşık 15 dakika geçmişti.
"Herkes hazır efendim. Toplantıyı başlatabiliriz."
"Hoseok geldi mi ?"
"Geldi o da toplantı odasında sizi bekliyor."
"Önce Hoseok'u buraya çağırın ona birşey sormam gerekli"
Woojin Hoseok'u çağırmaya gitti.3 dakika sonra sesleri duyuldu.
"sen çıkabilirsin Woojin. Bizi toplantı odasında bekleyin." Başını sallayarak çıktı. O çıktıktan sonra Hoseok gelerek kucağıma oturdu. Zaten hep severdi kucağıma oturmayı.
"Ne konuşacaktın benimle patroncum"
" Nereye gittin Hoseok. Seni şirketten çıkarken gördüm. Kötü bir şey yok değil mi"
" Şu ara sokakta bir kedi vardı. Doğum yapmış. Ona ve yavrulara bir şeyler götürdüm. Zaten çoğu zaman bakıyorum onlara ben. Bakamazsam da birini gönderiyorum."
Kedilere yaptığı şeyleri çok hevesli bir şekilde anlatıyordu. Gerçekten de melek gibiydi. Ben nasıl ondan şüphelenebilmiştim ki. Şuan resmen kendimden utanıyordum.
" Tamam madem şu toplantı işleri hallolduktan sonra birlikte dışarı çıkalım. Yemeği falan da dışarıda yedikten sonra gideriz eve artık."
"Ayyy çok güzel olur. Ama yanımızda hiç kıyafet yok ben böyle çok kötüyüm ki."
" Sen her türlü çok güzelsin ki."
............
bu aralar yazamıyorum o yüzden bayağı kısa kestim ama bundan sonra düzene koyucam