"Hyunjin son 2 dakika, hazırlan!" diye bir ses yükseldi koca stüdyoda. Boynunda görevli kartı asılı insanlar oradan oraya koşuştururken merdiven boşluğunda adını bile bilmediği bir çalışanla öpüşen Hyunjin bu telaştan epey uzak ve keyifli görünüyordu. Dudaklarını bir anlığına genç kızdan ayırıp kızın yüzüne baktı ve sırıttı. Kızın yüzünü hatırlamayacaktı bile fakat zihnindeki kaçamak listesine ekleyeceği bir anıdan ibaret de olsa yüzüne dikkatle bakmıştı.
"Güzel gözlerin varmış." dedi Hyunjin. Dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Uyuşmuş dudaklarını kızın dudaklarına yaklaştırdığında kız Hyunjin'i itirek uzaklaştırmıştı.
"Geç kalacaksınız. Şimdi sahne sırası sizde." dedi genç kız. Hyunjin bu tepkiye karşılık elini beline koyup minik bir kahkaha attı. Şu an umrumda olan tek şey kendini tatmin etmekti. Merdivenin başından gelen bir sesle artık gitmesi gerektiğine iknâ olan Hyunjin hızla merdivenleri tırmandı. Merdivenin başında onu bekleyen menajerine sırıtarak kulaklığını takıp mikrofonunu eline tutuşturdu. Menajerinin ok gibi delip geçen bakışlarına daha fazla duyarsız kalmadı ve koluna girip şirinlik yapmaya başladı.
"Yaa hadi ama Jeongin! Minik bir kaçmaktı sadece!"
"Aptal mısın Hyunjin? İnsanlar görürse neler olur hiç endişelenmiyor musun?"
"Siktir git Jeongin, başladın yine insanlar ne der diye başımı ağrıtmaya!"
"Bari kızın ağzını sıkı tuttuğundan emin olsaydın! Yanlış bir fikre kapılıp her şeyin içine edebilir." dedi Jeongin ve Hyunjin'in sahne kıyafetini düzeltip dudaklarındaki ruj lekesinden kurtuldu.
"Merak etme, her şey kontrol altında." dedi Hyunjin ve kocaman bir gülümsemeyle birlikte Jeongin'e göz kırpıp sahneye çıktı. Özel bir etkinlik için sahne alacaktı ve sonra evine gidip saatlerce tembellik yapacaktı.
Jeongin kulise geri dönüp Hyunjin'in eşyalarını toplarken inatla çalan telefonunu açtı ve telefonu kulağıyla omzunun arasına sıkıştırdı.
"Şu an inanılmaz meşgul ve stresliyim Felix, sonra konuşalım."
"Dur be oğlum, birazdan duyacaklarından sonra kalpten gitmezsen iyidir." diye yanıtladı Felix telefonun diğer ucundan. Sesi endişeli geliyordu fakat Jeongin aldırış etmedi.
"Ne oldu müziğe tekrar mı başlıyorsun?" diye alay etti Jeongin. Hyunjin'in ceketini katlayıp sırt çantasına koydu ve kendini koltuğa atıp telefonunu eline aldı.
"Çok komiksin göt herif. Sana atacağım habere bak bakalım bu kadar komik olmaya devam edebilecek misin." dedi Felix. Sesi daha ciddi gelmeye başlamıştı ve bu Jeongin'i tedirgin etmişti.
"Ne diyorsun be, at ne atacaksan." dedi Jeongin. Felix'ten gelen mesajı açtığı anda başından kaynar sular dökülmüştü sanki. Hem şaşkınlık hem de öfkeyle kavrulmaya başlamıştı bile.
"Bana bunun gerçek olmadığını söyle! Şaka dimi bu?"
"Ne yazık ki Hyunjin'in aptallığı kadar gerçek." dedi Felix.
"Sıçtık, şimdi sıçtık! Geberteceğim bu şerefsizi!" diye bağırdı Jeongin hiddetle. Felix'in attığı haber sitesini defalarca aşağı yukarı kaydırıp okumuştu ve bu konuyla ilgili yapmak istediği tek şey Hyunjin'in sorumsuz kıçını tekmelemekti.
"Hyunjin sahneden indikten sonra bana gelin, Chan'la birlikte bir şey düşünürüz." dedi Felix. Jeongin'i yatıştırmayı denemenin daha mantıklı olduğuna karar vermişti.
"Hayır, sen herkesi topla ve Hyunjin'in cenazesine getir çünkü onu bu kez öldüreceğim." dedi Jeongin ve telefonu kapattı. Alnından akan bir ter damlasını elinin tersiyle silip ayağa kalktı ve volta atmaya başladı. Adımları sertçe yere çarparken bu konuyla ilgili ne yapabileceğini düşünmekten devreleri yakmak üzereydi. Hyunjin nefes nefese kalmış bir halde kapıyı açıp içeri girdiğinde Jeongin öfkeyle ona baktı.
"Bu takımlarla dans etmek ölümden beter!" diye isyan etti Hyunjin. Sahnesini başarılı bir şekilde bitirip dönmüştü fakat onu bekleyen daha zorlu bir yola girdiğinden birhaberdi.
"Aptal orospu çocuğu!"
"Ne diyorsun lan?" dedi Hyunjin. Anlamsızca Jeongin'e bakarken kendini koltuğa attı ve gömleğinin üstten birkaç düğmesini açıp soluklanmaya başladı.
"Bütün kariyerini mahvetmeye yemin etmişsin sen!" diye bağırdı Jeongin. Öfkeden gözleri yerinden çıkacak gibi hissediyordu.
"Abartma Innie, ilk kez bi çalışanla öpüşmüyorum." dedi Hyunjin. Jeongin telefonu fırlattı ve kendi etrafında bir tur atıp saçlarını karıştırdı. Sakinleşmeye çalışıyordu.
"Al bak şuna, ne bok yediğini herkes öğrenmiş!" diye bağırdı Jeongin ve odadan çıkıp gitti. Hyunjin biraz şaşkın biraz da umursamaz bir tavırla telefonu eline aldı ve ekrana baktı. Gördüğü şey onu da Jeongin kadar şaşırtmıştı fakat öfkelendirmemişti. Hatta hoşuna bile gitmişti.
DEVAM EDECEK.