İç Mimar

45 12 9
                                    

Ben Çiğdem, dedektifim. Şu an bulunduğum yer arkadaşım Zeynep'in evi. Pardon yanlış söyledim ölen arkadaşım Zeynep'in evi. Arkadaşım Zeynep evinin salonunda ölü bulundu. Kimin, neden öldürdüğü belli değil. Bende bu soruların cevabını bulmak için bu görevdeyim. Güzel bir bayandı. Çimen yeşili gözleri, limon sarısı saçları vardı. Ama maalesef aramızda değildi. Kapıdan girer girmez yerlerin kahverengi halıyla kaplı olması, tavanda gümüş avize, sağda ve solda altın varaklı aynaların olması ilgi çekiciydi. İnsanın içini karartan bir ev, zaten oldum olası bu kızın zevkini hiç beğenmiyordum. Sanki i mimar olan o değildi. Maktulün bulunduğu salona doğru gidiyordum. En yakın arkadaşımın yerde kanlar içinde yatması kötüydü. Karnından bıçaklanmış, kolunda ve bacağında kesikler vardı. Sol elinin yüzük parmağı yoktu. İlk önce maktulün eşi, benim de liseden arkadaşım olan Murat'ı sorguya alacaktım. Teybi açtım, sorgu başladı.

Zeynep ile on dört yıldır tanışıyorlardı. Bu süre zarfında Zeynep'i kimse rahatsız etmemiş. Aralarında kavga bile olmuyormuş. Çalışanlardan da sadece aşçıyla arada bir tartışıyormuş. O gece de Murat iş toplantısı için yurt dışındaymış. Murat'tan sonra evin bahçıvanı Mehmet Amca sorguya geldi. Her ne kadar bu eve çok girip çıksam da onlar ile çok fazla muhatap olmuyordum. Sadece selamlaşıyorduk. Yani onların hayat hikâyelerini de öğrenmiş oldum. Mehmet Amca zayıf bir insandı. Mehmet Amca Ankara'dan İstanbul'a geldiğini, aslında emekli bir öğretmen olduğunu öğrendim. İstanbul'a gelme nedeninin torunlarının İstanbul'da yaşamalarıymış. Doğal olarak bu büyük şehirde emekli maaşıyla yaşanmayacağını, başka bir iş bulması gerektiğini biliyormuş. Ama torunlarını ayda yılda bir görmek istemiyormuş. Hâlbuki Ankara'da güzel bir eve sahip olduğunu söyledi, o evi kiraya vermiş. Şimdi emekli maaşı, bir ev kirası ve bahçıvanlıktan aldığı parayla İstanbul'da yaşayabiliyormuş. Sırada ton ton, yaşlı mı yaşlı evin aşçısı vardı. O aşçı olmak için çok uğraşmış. Yeni kültürler, yeni lezzetler öğrenmek için bütün dünyayı dolaşmış. Hizmetçi ile konuştuktan sonra etrafı dolaşacaktım. Cinayet ile ilgili ipucu arayacaktım. İçeri hizmetçi Aynur geldi. Çok cana yakın davranıyordu. Aynur Hanım iki ay önce çalışmaya başlamış. Zeynep ile uzun zamandır tanışıyorlarmış. Aynur önceden Zeynep'in arkadaşının evinde çalışıyormuş. Arkadaşı para konusunda sıkıntı yaşayınca çalışanlar işi bırakmak zorunda kalmış. Zeynep de o zamanlar bir hizmetçi arıyormuş. Arkadaşı da Aynur'u işe alabileceğini söylemiş. Sıra odaları dolaşmaya gelmişti. Cinayet ile ilgili en ufak kanıt benim için çok önemliydi. İlk önce Murat ile Zeynep'in odasına girdim. Sapsarı bir yatak örtüsü, kestane rengi iki tane komedin, koyu kahverengi bir masa, açık kahverengi tekerlekli bir sandalye vardı. Bu oda temizdi, cinayet ile ilgili hiçbir ipucu yoktu. Sonra aşçının odasına girdim. Bir an dolabın içinde topak halindeki kıyafetleri gördüm. O kıyafetleri düzeltmeye çalışırken içinden bıçak düştü. Kıyafetler ve bıçak kanlıydı. Hayır olamaz.. Aşçı öldürmüş olamaz. Yeniden sorguya geçtik. Aşçıya bıçağı sordum. Bu bıçağı et kesmek için kullandığını söyledi. Ama kıyafetlerin ona ait olmadığını söyledi. Doğruydu, kıyafetler o adamın cüssesine göre çok küçüktü. Peki, bu kıyafetler kimindi? Hemen bahçıvanın odasına girdim. Bu kıyafetlere benzer kıyafetler aramaya başladım. Ne yazık ki bu kıyafetlere benzer çok kıyafet vardı ve aynı bedendeydiler. Bahçıvanı sorgulamak için tekrardan çağırdım. ''Evet, bu kıyafetler benim ama bu bıçağı ilk defa görüyorum.'' dedi. Anlayamamıştım, ya biri bu iki kişiye suç atmak istiyordu ya da başka bir durum vardı. Aşçının odasına tekrardan girdim. Cinayet ile ilgili başka kanıt yoktu. Bahçıvanındı kıyafetler, o ton ton amca kıyamazdı Zeynep'e. Sonra bahçıvanın odasına girdim o odada hiç kanıt yoktu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Son olarak Aynur Hanım'ın odasına girdim. Derli toplu bir odaydı. Bir yatak, bir masa ve bir tane de komedin vardı odasında. Kesin bu odayı Zeynep dizayn etmişti. Çünkü eşyalar mağazadaki gibi yan yana diziliydi. Abartılı bir koyu mavi kullanılmıştı duvarlarda. İnsanı boğuyordu adeta. Bütün odayı talan ettim. O adamlara suçu atan kişinin bu odada kaldığını düşünüyordum. Yatağın altında bir bez bulmuştum. Kanlı bir bezdi. Bezin içinde bir parmak ve parmağın üstünde kolye vardı. Zeynep'in en sevdiği, boynundan çıkarmadığı kolye. Parmağı laboratuara gönderdim. Zeynep'in öldürüldüğü gün üstünde bulunan elbiseyi zaten önceden göndermiştim. Bıçağı bulduktan sonra, bıçağı ve kanlı kıyafetleri de göndermiştim. Bütün sonuçlar aynı anda geldi. Bıçağın sarılı olduğu kıyafetlerin üstündeki, kolyenin ve parmağın bulunduğu bezin kan sonuçları Zeynep'e aitti. Bıçağın üstünde Aynur'un parmak izi vardı. Bütün deliller Aynur'u gösteriyordu. Aynur ise okları başka birine yöneltmek istedi ama beceremedi. Zeynep'i de hiç sevmezdi, çünkü Aynur'u işe alan Zeynep değil Murat idi. Zeynep Aynur'a kötü davranıyordu, hiçbir işi beceremediğinden yakınıyordu. Aynur Zeynep'i kıskanıyordu. Çünkü Murat gibi birisi ile evliydi. Aynur suçunu itiraf etti, hapse girdi. Ama gerçek bu değildi.

Aynur her ne kadar Zeynep'i sevmese de onu öldürebilecek kapasiteye sahip bir insan değildi. Suçu üstüne almasının nedeni artık hayat gailesinin olmamasıydı. Laboratuar sonuçları doğruydu. Zeynep'in elbisesinin üstünde Aynur'un parmak izi vardı. Çünkü kuru temizlemeden gelen elbiseyi Zeynep görmeden üstüne geçirmişti. Sonra aynanın karşısına geçip şarkı söylemeye başlamıştı. Ertesi gün Zeynep o elbiseyi giyecekti, en yakın arkadaşı olmanın yararlarından biride her şeyi anlatmasıydı. Ben iki gün Zeynep'in yanında kalmıştım. Aynur'un hareketlerini, Zeynep'in ne yapacağını önceden biliyordum. Zeynep'i bıçakladıktan, parmağını kestikten sonra cebimden bir bez çıkardım ve kanın olduğu yere sürdüm, parmağı içine koydum. Sonra o bez ile Zeynep'in boynundaki kolyeyi kopardım ve parmağın üstüne koydum, Aynur'un bulamayacağı bir yere koydum. Yatağın altı bulunacak bir yerdi ama herkes ölüyle ve cinayetle uğraşırken odayı toplamaya vakit bulamayacaktı. Bahçıvanın kıyafetlerini aldım, kana buladım, içine bıçağı yerleştirdim, topak yaptım aşçının dolabına koydum. Bir kişi diğer kişilere suçu atmak istiyor süsü verdim. Tabii bunların hepsini eldiven ile yaptığım için parmak izim yoktu. Zeynep'i öldürdüğüm bıçağı ben odamdayken Aynur getirmişti. Meyvelerin yanındaydı bıçak. Niyeyse meyve bıçaklarının hepsi pisti ve bir an da misafirin canı meyve çekti. Zeynep Aynur'a seslendi, meyve getirmesini istedi o arada misafir üstünü değiştirmek için odasına gitmişti. Geldiğimde meyveler masanın üstündeydi. Bıçağa sadece Aynur dokunmuştu. Nerden bildiğimi anlatayım, Zeynep küçükken bıçak ile oynamış o zaman elini kanatmıştı. O gün bugündür bıçak tutmaz. Çalışanlar benim iki gün Zeyneplerde kaldığımı bilmiyorlardı. Çünkü aşçı ve bahçıvan o arada izinliydiler. Aynur'da Zeynep'in bulunduğu yerlere girmiyordu. Murat da iş toplantısındaydı. Zeynep'i öldürdükten sonra arka bahçede kamera olmadığından arka bahçeden direkt kaçtım. Tek korkum ön bahçedeki kameraydı onu da basit bir şekilde hallettim. Kayıtları izlerken benim çıkmadığımı görenlere arkadaşımı yarım saatliğine ziyaret ettim, arka bahçede kahvelerimizi içtikten sonra ben oradan sıvıştım, demiştim. Dedektifsin ya hemen inanıyorlar. Aynur'un suçu üstlenmesindeki en büyük etkenlerden biri de benim anlatım tarzım. Sanki o yapmış gibi anlattım ve ona psikolojik baskı uyguladım. Onun da hafif bir bünyesi olduğundan ve her şeye kandığından çok çabuk kabullendi, zavallım. En yakın arkadaşımı öldürme sebebine gelirsem. Affedersin ama iç mimar olmuş, bir baltaya sap olamamış evin tasarımı berbat. Zeynep ile liseden beri tanışıyorduk. Murat ile ilk ben çıkmaya başlamıştım. Sonra Zeynep işveler cilveler yaparak çıkmaya başladı, evlendi ve öldü. Murat önemli değildi, o konuyu atlattım ama benim hayallerimi çalması kötü oldu. İlk önce ben demiştim mimar olacağımı, o benden duydu ve mimar olmak için çalıştı. İç mimar oldu da. Ben dedektif olmak istemiyordum. Ama puanım onu tutunca tercihlere yazmış bulundum. Aslında dedektif okullarının puanları daha yüksekti. O zamanlar ilk önce tercih yapıp sonradan puanını öğreniyordun. Birinci tercihe dedektiflik yazmıştım ''puanı yüksek ben onu kazanamamışımdır'' dedim. Babam o zamanlar dedektif olmamı istiyordu. Onu kırmamak için ilk tercihe yazdım, ikinci tercihe mimarlığı yazmıştım. Keşke biraz daha düşük puan alsaydım da dedektifliğe gitmeseydim. Benim çizimim, tasarımım daha iyiydi. Hâlbuki Zeynep'in ne çizimi ne de tasarımı iyiydi. Umutsuz vakaydı Zeynep. Peki, o dip boyası gelmiş limon sarısı saçları, yağlı yüzü, çimen yeşilini hiç sevmem o gözler ne öyle. O gözlerin rengi de lens, bu kızın zevki berbat. Yapmacık hareketler, ağzını yamul tarak konuşmalar. Liseden beri arkadaşımdı. Her gün ona nefret ile baktım. Dedektifliği kazandığım gün kendime bir söz vermiştim. Bu kızı öldürüp dedektif bilgilerim ile başkasına suçu atacaktım, yaptım da. Saray gibi evin içinde her renkten bir parça eşya vardı. Sanki etraftan toplamışta onları birleştirmiş gibiydi. Benim lise yıllarımı mahveden o iki kişinin ben hayatlarını mahvettim. Hiç de pişman değilim. Yazık Aynur güme gitti. Ama napalım kendime verdiğim sözü tutmam gerekiyordu. Her ne kadar birilerinin canını yakmam gerekse bile yaptım. Evet, sevgili günlük, bu olayı sen ve ben biliyoruz. Kimsenin öğrenmemesi için kilidini takmam gerek. Şimdi büromdayım bu olayı birine anlatmam gerekiyordu. Ben de seni seçtim. Beni dinlediğin için teşekkür ederim.

DEDEKTİF Çiğdem


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 04, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin