Yağmurlu bir akşam üstü İstanbul'dan Antalya'ya giden bir otobüsün camına kafasını yaslamış ve geride bıraktıklarını düşünen genç bir kız vardı. Henüz 25 yaşındaydı, bugününe kadar arkasında olduğunu bildiği, güvendiği ne varsa hepsini geride bırakmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Korkuyordu. Cama düşen yağmur damlaları gibi gözünden yaşlar yanaklarına akıyordu. Yaptığı hatayı düşünüyordu. Ve o tek bir hatanın onun için nelere mâl olduğunu düşünüyordu. Bütün hayatı, şimdiye kadar kurmak için elinde neyi varsa verdiği geleceği, her şeyi değişecekti. Hayır, değişmeyecekti. Yeniden başlayacaktı. Sıfırdan, bu sefer ne ailesi ne arkadaşları ne de geçmişte tanıdığı herhangi biri olmadan yeni insanlarla yeni adımlarla bambaşka yeni bir hayata başlayacaktı. Onu korkutan da buydu. Tek başına, yapayalnız nasıl yapacaktı bunu? Hiç kimsesi olmadan sil baştan bir hayatı nasıl başlatacaktı?
Saat 19.00 olmuştu. Henüz Afyon dinlenme tesislerine yeni varmıştı otobüs. "Sayın yolcularımız, otobüsümüz 45 dakika yemek ve ihtiyaç molası verecektir. Araç 19.45'te hareket edecektir." Diye anons geçildi. Muavinin anonsuyla kendini toparlayan Asya, ceketini ve biraz da tuvalet için bozuk para alarak otobüsten indi. Tuvalete girmeden önce telefonunu kontrol ettiğinde sayısız cevapsız çağrı ve mesajları gördü. Annesi, babası, kuzenleri, halası herkes defalarca aramıştı Asya'yı. Mesajları okumadan sildi. Çünkü okusa dayanamayacağını ve tesisin ortasında hıçkırarak ağlamaya başlayacağını biliyordu.
Neredeyse hiçbir şey yememesine rağmen midesi çok bulanmıştı. Tuvalet kabinine girer girmez kusmaya başladı. Otobüse binmeden önce yediği simit ve peynir vardı sadece midesinde. O da artık midesinde değildi. Ayağa kalktı ve üzerini düzeltti. Kabinden çıktı, yüzüne biraz su çarpması gerektiğini hissetti. Lavabonun önüne geldiğinde aynaya baktı. Yüzü sapsarı kesilmişti, gözleri kızarmış ve şişmişti. Daha önce kendini bu kadar çirkin ne zaman gördüğünü hatırlamıyordu bile.
Çok açtı. Tost yapan bir tezgâha gitti, kaşarlı tost ve ayran istedi. Dışarıda yağmur hafiften devam ediyordu. Yağmuru izlerken yavaş yavaş tostunu yedi. Gözleri uzaklara dalmıştı. Aklı öylesine doluydu ki yaptığı hatayla, geride bıraktıklarıyla, sil baştan yaratması gereken geleceğiyle...
"Abla! Sen bizim otobüsteydin, değil mi?", diye seslendi muavin Asya'ya. Asya ise sadece evet anlamında kafasını salladı. "Hadi gidiyoruz ablam.", deyince muavin, günler sonra çok küçük de olsa bir gülümseme oluştu Asya'nın yüzünde. "Ablam" kelimesi hoşuna gitmişti. Nereye ait olduğunu artık bilemeyen biri için belki de hiç anlamı olmayan bu sahiplik eki mutlu olunulacak bir şeydi.
Muavinin uyarısıyla otobüse geri döndü. Başını yeniden yasladı yağmur damlalarının yarıştığı cama. Canı yanıyordu. Kalbi acıyordu. Yapabileceğinden emin değildi. Kolay bir şey değildi çünkü. Hem de hiç değildi. Belki de imkansızdı. Evet yeni bir hayat kurması gerektiği için çıktı bu yola. Ama bunu o istemedi, zorunda kaldı. Madem artık hayatında geçmişten hiç kimse yok. Madem artık tek başına bu yolda. İntihar etse de kimse için bir anlam ifade etmeyecekti. Evet bu daha kolay bir yoldu. Bunu yapmak daha mantıklı gelmeye başladı kendisine. Ama bunu yaparsa sadece kendisinin değil başkasının da katili olacaktı artık. Bu düşünceye hazır mıydı peki? Katil olma düşüncesine hazır mıydı? Onu da bilmiyordu. Hiçbir şey bilmiyordu şu an. Bildiği tek şey Antalya'ya vardığında emin olmak istediği bir konu vardı. Önceliği o konuyu halletmekti. Ondan emin olduktan sonra eğer yapabilirse devam edecekti.
Asya bu düşüncelerle kendini boğarken uyuyakalmıştı. Otobüs, Antalya otogara varmıştı. "Antalya Otogarı! Antalya'da inecek yolcularımıza geçmiş olsun. Devam edecek yolcularımız otobüsten ayrılmasın, lütfen!", anonsuyla Asya uyandı ve apar topar eşyalarını toplayarak indi otobüsten. Valizini almaya muavinin yanına gitti: "Hangisi senindi, ablam?", sordu muavin. "Siyah, büyük olan.", dedi Asya. Saate baktığında gece bire gelmek üzere olduğunu gördü. Bu saatte tramvay da yoktur, otobüs de diyerek taksi durağına doğru yürümeye başladı. İki tane taksi bekliyordu durakta. Durağın içinde iki tane amca oturmuş uyukluyorlardı. Asya, zaten açık olan kapıyı tıklatarak; "Affedersiniz, sıradaki taksi hangisi acaba?" diye sordu. Diğerine göre daha uyanık olan amca horlamakta olan diğer amcayı dürterek uyandırdı; "Yaşar! Senin sıran, müşteri geldi." Yaşar amca bembeyaz saçlı, pamuk yüzlü birisiydi. Hemen oturduğu yerden kalktı ve taksisini işaret ederek "Soldaki, kızım.", dedi. Soldaki taksiye doğru yöneldiler. Bagajı açtı Yaşar amca, "Ver kızım valizini koyalım bagaja.", diyerek Asya'nın elinden valizini aldı. "Amma da ağırmış bu," güldü "Ev düzeceksin galiba.", dedi. Asya da güldü Yaşar amcayla "Sayılır, ev düzüyor sayılırım.", dedi. Yaşar amca, Asya için arka kapıyı da açtı. "Teşekkür ederim.", şeklinde karşılık verdi Asya. Yaşar amca yerine geçti, "Nereye gidiyoruz?", diye sordu. "Konyaaltı'na gidiyoruz. Karanfil Apart, duydunuz mu hiç?"
"Duydum duydum, iki üç kere daha senin gibi genç kız götürmüştüm oraya." Taksiyi çalıştırdı ve Konyaaltı'na doğru yola çıktılar. "Sen buralı değilsin o zaman. Apartta kalacağına göre çalışmaya ya da okumaya mı geldin buraya?", sordu Yaşar amca.
"Ben okulumu bitirdim. Üç sene oluyor. Çalışmaya geldim."
"Aslen nerelisin sen kızım?"
"Aslen Çanakkaleliyiz ama İstanbul'da yaşıyoruz 15 yıldır. İstanbul'dan geldim buraya."
"Çanakkale de çok güzel şehir. Benim kardeşim askerliğini orada yaptı. Anlata anlata bitiremez güzelliğini. Hatta emekli olsun oraya taşınmayı düşünüyor. İstanbul'da nerede yaşıyorsun?"
"Beylikdüzü'nde yaşıyoruz. Siz nereliydiniz, buralı mısınız?"
"Yok be kızım. Ben aslen Denizliliyim. Buraya 20 yıl önce otelde çalışmaya diye geldik. Düzen kurduk kendimize. Hanım da çok sevdi burayı, çocuklar da burada doğdular burayı öğrendiler. Turizmden emekli olunca da dedim bir taksi alayım kendime ek gelir olsun. Küçük kız benim hala okuyor zaten. Onlar için her şey."
"Allah bağışlasın."
"Sağ ol, kızım. Allah seni de annene babana bağışlasın. Her şey sizin için valla." Bu cümle Asya'nın içindeki acıyı sızlatmıştı. Cevap veremedi buna buruk bir gülümseme ile karşılık verebildi sadece. 15 dakikanın sonunda yerleşeceği aparta gelmişti. Valizini bagajdan aldı, "Ne kadar tuttu?"
"220 lira versen yeter, kızım.", dedi Yaşar amca.
220 mi? Diye düşündü içinden Asya. 220 lira yetiyorsa aslında ne kadar tuttu o zaman? Ceplerini karıştırmaya başladı nakit para bulmak için. Cebinde sadece 150 lira buldu. Çantasını ve cüzdanını da karıştırdı. Cüzdanında da 50 lira bulabildi anca. Bir elindeki paraya, bir de Yaşar amcaya baktı. Mahcup bir ifadeyle ne diyeceğini bilemeden sadece Yaşar amcaya bakıyordu. "Tamam kızım. 200 de versen olur.", dedi Asya'nın gerildiğini anlayan Yaşar amca. "Çok teşekkür ederim. Gerçekten kusuruma bakmayın bu kadar tutacağını düşünemedim.", diyerek elindeki bütün parayı Yaşar amcaya verdi Asya. "Önemli değil, kızım. Benim de seninle yaşıt kızlarım var.", dedi ve gitti.
Apartın giriş kapısının önüne geldi ve telefonundan bir numara çevirdi. Üç kere çaldıktan sonra karşı taraf telefonu "Efendim?", diyerek açtı. "Merhabalar, Asya ben. Kusura bakmayın rahatsız ettim. Sabah konuşmuştuk yaklaşık bu saatte varacağımı söylemiştim size."
"Evet, evet hatırladım Asya Hanım. Bekleyin geliyorum şimdi." Telefon kapanır kapanmaz içeriden kapı sesleri geldi ve giriş kapısını uykulu bir hanımefendi açtı. "Hoş geldiniz. Nasıl geçti yolculuğunuz?"
"Hoş bulduk. İyiydi ama hava yağmurluydu buraya gelene kadar. Çok şükür burada yok yağmur."
"Bu mevsimlerde kolay kolay yağmaz yağmur zaten buraya. İçeri geçin buyurun." Hanımefendi Asya'yı apartmana aldı. Hemen giriş katta kapısı açık olan daireye girdi ve dolapları karıştırmaya başladı. "Bu arada ben apartın sahibi değilim. Apartın asıl sahibi Zeliha ablayla eşi Emin abi. Geç saatte geleceğini öğrenince benim ilgilenmemi istediler." Anahtarları buldu ve Asya'ya uzattı. "Evet, telefonda söylemişlerdi kendilerinin olmayacağını.", dedi Asya anahtarları alarak ve devam etti, "Teşekkür ederim, sizi bu saatte rahatsız etmiş oldum. Ama başka saatte de otobüslerde yer yoktu. Yeniden kusura bakmayın."
"Yok canım ne kusuru? Zaten bu saatlerde anca uyuyorum ben de. Bu arada ben kendimi tanıttım mı hatırlamıyorum, Eda ben." Elini uzattı.
"Memnun oldum, Asya ben de." Diyerek Eda'nın elini sıktı.
"Ben de memnun oldum. Bu arada dairen ikinci katta, beş numara."
"Teşekkür ederim, iyi geceler size."
"Size de iyi geceler." Eda kapısını kapattı.
Asya etrafa baktı asansör var mı diye ama yoktu. İki kat bu valizi kendisi taşıması gerekiyordu. Valizi de Yaşar amcanın dediği kadar ağırdı. Ama yapacak bir şey yoktu. İki katı zor bela çıktıktan sonra. Beş numaranın önüne geldi ve derin bir nefes alarak kapıyı açtı. Girişte direkt mutfak vardı, sağ tarafta da bir yatak odası. Eşyalar temiz ve yeni görünüyordu. Yatak odasına geçti. Valizini açtı, içinden havlu ve temiz nevresim takımı çıkardı. Kendi nevresim takımını geçirdikten sonra duşa girmeye karar verdi. Şampuan ve sabunlarını alarak direkt duşa attı kendini. Sıcak bir duş iyi gelmişti Asya'ya. On üç saatlik yolculuğun yorgunluğunu atmasına yardımcı olmuştu. Saçlarını da kuruttuktan sonra kendini yatağa öyle bir attı ki daha başı yastığa değmeden uyuya kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geri Dönüşü Olmayan Yolculuk
Teen FictionAsya ve Utku birbirini tanımayan iki yabancıdır aslında. Tek gecelik bir hata yüzünden bütün hayatları değişti. İyi mi oldu? Yoksa kötü mü oldu? Neler kaybettiler? Neler kazandılar? Çok şey kaybedildi, ama tahmin edinilmeyecek bir şey kazanıldı. Baz...