8| dead, like you

90 12 19
                                    

lana del rey - dark paradise

bayağı geç kaldığım için çok kontrol edemedim
yazım noktalama yanlışları varsa görmezden gelin şimdilik lütfen

***

jungkook, evinin üst katını kir, rutubet ve gereksiz bütün mobilyalardan arındırdıktan sonra gün neredeyse bitmek üzereydi. terden tişörtünün sırt bölgesinde belli bir ıslaklık oluşmuş kakülleri tel tel ayrılıp alnına yapışmıştı. yorucuydu fakat eğlenceliydi de. özellikle hyunglarının kendisine taşındığı kesinleşince, jimin'in kendisini kandırmadığına inanıyordu, daha da heveslenerek onlara ayırdığı odaları ayrı bir özenle temizlemişti.

evin birçok şeyi eksikti aslında. annesinden kalan bu evin koca bir malikane olduğu inkar edilemezdi. yüksek tavanlar ve geniş odalar bulunuyordu. bu büyüklüğün aksine ise jungkook'un sahip olduğu mobilyalar sınırlıydı. koca salonunda yalnızca geniş ekran, son teknoloji bir televizyon; hemen önünde eski evinden getirdiği orta sehpa ve bir kanepesi bulunuyordu. kalacağı oda ise henüz ayarlanmamış, yatağı ve bazası kurulmadığından bu rahat sayılabilecek kanepede geceyi geçiriyordu. evin gösterişine ve ihtişamına inat oldukça sadeydi fakat şimdilik tek başına yaşayan biri için oldukça yeterli olduğunu düşünüyordu.

jungkook elindeki son koliyi de odaya taşıdığında derin bir nefes alarak kendini yere attı. zemini on dakika önce paspasladığından dolayı rahat bir şekilde başını ahşap parkenin üzerine yaslayarak ortadan biraz hallice büyüklükteki avizeye kilitlemişti gözlerini. tuhaftı. yıllar öncesine ait anıları bir anda üstüne çullanmışçasına ağırlık bindirmişti göğsüne. babası vardı gözünün önünde, gülümseyerek bir şeyler anlatıyordu. yüzü epeyce bir silikti, neredeyse kaybolmaya yüz tutmuştu ki jungkook babasını hatırladığı son anılara yaklaştığının farkındaydı. annesi ise önlüğüyle mutfak kapısında duruyor ve sofraya çağırıyordu onları. hep beraber yemek yiyorlar, gülüşüyorlar, jungkook'un gününü anlatmasını ilgiyle dinliyorlardı. ve elbette, taehyung... taehyung'dan hevesle bahsettiğini hatırlıyordu. ilk tanıştıkları anı, ilk oyunlarını, ilk şakalaşmalarını, ilk kavgalarını, ilk yatıya kalma anını ve şu an zemininde yattığı odanın içinde koşuşturdukları anı...

zihninde yer edinen bu anlar oldukça kısa bir döneme tekabül etse de bazıları bir cam şeffaflığında filmmişçesine seriliyordu gözünün önüne. burayı özleyip özlemediği söylenemezdi ancak bir gerçek vardı ki jungkook bu anılara sıkıca tutunarak buralara atmıştı kendini. babasının ve annesinin özlemini böyle gidermeye çalışıyordu.

derin bir nefes aldı, göğsüne kocaman bir öküz oturmuştu sanki. zamanın, anıların ve insanların avucundan bir hiç gibi kayıp gitmesi bir anda gerçekleşmişti. kim ve ne kaldı geriye diye düşünüp bakınca kocaman bir yalnızlığın içerisinde duruyordu.

taehyung...

"taehyung?"

kendi düşünceleri arasına dalıp gitmişken görüş açısındaki beyaz tavan yerine pek de aşina olmadığı bir yüz geldiğinde aceleyle yerinden doğrulmuş, elindeki bezle beraber kalbini tutmuştu. bu koca malikaneye yeni yeni alışıyordu ve geceleri biraz tırsmadığını söylese yalan olurdu. bundandır ki normalde sakince karşılayabileceği durumlar kalbinin korkudan teklemesine neden oluyordu. tıpkı dün gece eve giren bir farenin tıkırtılarını hayalet sanması ve belli bir süre nefes tıkanıklığı yaşaması gibi.

still with you | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin