Keyifli okumalar. ;) ♥︎
Kış mevsiminin son kar taneleriydi bunlar. Güneş nihayet kendisini gösteriyor, karları eriterek yolları açıyor ve ışığı etimizi yakıyordu. Tabii bu daha ilkbaharın yeni geçişleri olduğu için havada ki sıcaklık yaşadığımız coğrafi bölgeye göre yine de soğuktu. Bugün ise erkenden kalkmış, güzel kokularımı sürünüp hoş kıyafetlerimi giyerek güne erkenden başlamıştım. Dışarıda ayaz olduğu için koyu renkli bir palto üzerime atıp, boynumda ki sarkacın yerini haç ile değiştirdim. Evime olası bir misafirin gelmesine karşı sarkacımı alıp özel sandığımın içine koyup, sandığın üzerini bir kaç nevresim ile örttüm. Koyu kahve ve bordo tonlarında olan orta boylu sandığın içerisinde çeşitli renklerde mumlar, tütsüler, doğal taşlar, otlar ve gölgeler kitabım bulunmaktaydı. Maalesef yaşadığım dönemde benim gibi cadılara pek hoş bakılmıyordu. Henüz üç gün evvel, ormanda ot toplayan bir kadına cadı iftirası atıldığı için halkın gözleri önünde yakılarak öldürüldü.
O kadının gözlerinde ki korku, gerçek bir insana ait bir korkuydu en kötüsüde... kadının yedi yaşında erkek ve 5 yaşında ki kız çocuğu da onunla aynı kanı taşındığı düşünülerek anneleri ile birlikte onlarda yakılmış, halk tarafından aşağılanarak işkence görmüşlerdi. O inkâr, feryat ve yakarış. O dehşete düşmüşlük ve can havli. Asla gözümün önünden gitmiyor. Hoş, bunları görmeye her ne kadar alışmış olsamda bir gün beni seven ve saygı duyan bu kasabalılar da gün gelecek, çeşitli işkencelerden geçirip, onurumu zedeleyerek ateşte yakacaklardı.
Neyse ki tek tesellim çoğunlukla kadınların cadı olarak sıfatlandırılıp infaz edilmesiydi. Nadiren erkek büyücüler bulunup, infaz edilirdi. Yaşadığım çağda ki cadı olmamız için gerekli kurallar aynen şunlardı: Eğer bir kadın çok güzelse cadıdır. Ama çok çirkinse yine cadıdır. Eğer bir kadının bir sürü çocuğu varsa cadıdır ama hiç çocuğu olmuyorsa yine cadıdır. Bir kadın eğer yüzme biliyorsa cadıdır. Yalnız yaşıyorsa cadıdır. Ormanda bitki topluyorsa yine cadıdır. Eğer bir kadın çok hafifse cadıların ruhu hafif olduğu inanışına sahip olunduğu için yine cadıdır. Tabii bunlar erkekler içinde geçerliydi. Bunlar ve bunlar gibi daha bir çok inanış vardı...
Bazen cadı olduğundan şüphelenilen kişilerin evine çat kapı geliniyor ve çay içiliyordu. Çay sırasında ise ev sahibinden herhangi bir şey rica ediliyor ve kendisi mutfağa gittiğinde evi aramaya başlıyorlar. Eğer en ufak bir işaret bulurlarsa ise ihbar edilip, yargılanmadan infaz gerçekleştiriyordu.
Bir zamanlar bir kaç metre ötemde yaşayan yaşlı efendi Park In suk beyin genç ve parlak oğlu Park Jimin benden şüphe ederek evime davetsizce gelmiş, etrafa bakınıp geri gitmişti. Tanrıya şükürler olsun ki eşyalarımı asla ortalığa bırakmak gibi bir huyum yoktu. Büyük ihtimalle büyüleyici bir güzelliğim olduğu için ve yalnız yaşadığım için bu kanıya varmıştı. Aynı zamanda evlilik çağına gelen toy bir oğlan olduğumdan, yanıma yakışan güzel bir kadınla çarşı ve pasaj gibi kasabanın işlek alanlarında görülmediğim için cadı olmaya daha yatkın olduğum düşünülüyordu. Tabii bu teorileri çürüten tek bir husus vardı.
Benim dinim.
Her pazar olduğu gibi bugünde kiliseye gidecek ve ibadet edecektim. Kasaba halkı dinime olan sahte düşkünlüğümden günah olan bu işe bulaşmayacağımı düşünüyordu. Tabii Hristiyanlık dinine mensup değil, pagandım. Gizli gizli kendi dinim için ufak çaplı ibadetler ediyor, insanlara yakalanmamaya çalışıyordum.
Şimdi ise ahşap evimden ayrılarak kiliseye doğru çevik adımlarla yürümeye başlamıştım. Bakışlarım diğer kasabalıların pencereliklerine kaydığında üzerimde yoğun bir baskı hissettim. Bu baskı çoğu zaman herkesin bir cadı olduğumu bildiğini, sadece bana işkence etmek için doğru zamanı beklediklerini söyleyen düşünce sinsileleriydi. Nefesim kesiliyor, avuç içlerim terliyor ve gözlerim kararıyordu bu sebepten çoğu zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wicca | Taekook'
FanfictionOrtaçağ da yaşadığı kasaba da cadı kimliğini saklamaya çalışan Jeon Jungkook ve kasaba kilisesine görevi atanan nazik rahip Kim Taehyung.