********
Hocanın 'uyanın' sesini duyduğumda çadırda olduğumu fark ettim. En son Cenk'in kokusunu hissetmiştim tek hatırladığım buydu. Buse yanımda yoktu o sırada çadıra Çağrı geldi "Uyandın mı prenses?" dedi. Olduğum yerde dikelmeye çalışırken çağrıya
" beni çadıra sen mi getirdin? " diye sordum. Çağrı sorumu görmezden gelip "Sana da günaydın prenses" demişti. Vücudumu esnetirken büyük bir neşeyle "Günaydın!" diye karşılık verdim.
''Hadi gel hoca bekliyor.''
Çadırdan çıkınca mis gibi hava yüzümü okşamıştı. Etrafta Buse'yi ararken gözlerim Cenk ve yanındaki kızı bulmuştu. Çarpık bacaklı kız Cenk'e doğru bir hamle yaparken ellerim istemsizce yumruk halini almıştı. Cenk halinden memnun halde konuşmaya devam ederken kalbim tanımlayamadığım bir duyguya göğüs kafesimi zorluyordu. Olduğum yerde samimiyet dolu sahneyi izlerken cenk kafasını ani bir hareketle bana çevirmişti.
Onları kestiğimi anlaması yanaklarımın kızarmasına neden olmuştu. Bakışlarımı utanç içinde çekecekken Cenk benden önce davranmış ve fazlaca yakınında olan kızı ağaçla kendi arasına alıp sağ kolunu da ağaca yaslamıştı. 'Ne yapıyordu bu çocuk?' sinirden Buse'yi aramayı bile unutmuştum. Gözlerimi Cenkten ve o şıllıktan ayırdım ve Buse'yi aramaya başladım. Güneş gözlüklerini takmış şezlonga yatan bir kıza takıldı gözüm. Sinirden Buse olabileceğini bile düşünememiştim bile.
Buse'ye doğru savsak adımlar atarken ''Acelen var herhalde". diye seslenen Gökay'a döndü bakışlarım. Çocuk ağaca sol omzunu yaslamış bir halde zevzek bir ifadeyle beni süzüyordu. Okulda da böyleydi. Sürekli bana bakarken onu yakalıyordum. Lisenin başlarında bana 'Senden hoşlanıyorum' demişti ama onu terslemiştim. Hala beni seviyor olamaz dimi? Aslında yakışıklı çocuktu ama bilmiyordum. İçimi ısıtabilecek hiçbir özelliğe sahip değildi. Bunun yanı sıra daha önce kimseyle sevgili olmamıştım. Gerçi benim pek fazla arkadaşım da olmazdı. Hep dördümüz takılırdık. Tabi Cenk'in arada bizi o sürtükler için sattığını saymazsak. Cenk hiç boş kalmazdı hep sevgilisi olurdu, yakışıklı çocuktu, elbette olurdu ama bu kadar fazlaydı.
Gökay'ın sorusunu görmezden gelip şezlongundan kalmış bana el sallayan Buse'ye doğru yürümeye başladım. Uykulu halim sabahın getirdiği iki aksiyonla hayli azalmıştı. Buse'nin yanına çimenlere oturmadan önce çokta uzakta olmayan Cenk'e ve şırfıntı kıza kısa bir bakış attım. Ters istikamete doğru yürümeye başladıklarında gözlerimi devirip kınama ifadesine büründüm. Korkunç bakışlarım Buse'yi şaşırtmış olsa da sesini çıkarmıyordu yavrucak. Geçen geceden sonra anlayışlı arkadaş olma kararı almış olmalıydı... Cenk ve tanımadığım kız gözden kaybolunca Buse'yi şezlongdan kaldırıp çimenlere yanıma çektim. Sesini çıkarmadan yanıma oturması ayrı bir sempatik yapmıştı onu. Sadece bir dakikalığına arkadaşımın sempatikliğinde boğulmak için başımı kucağına yerleştirdim. Bedenimin büyük bir kısmını kaplayan bacaklarımın hafifçe havalanmasıyla Çağrı'nın geldiğini oldukça net anlamıştım. Anlamama yardımcı olan tek şey bu değildi. Çağrı ve asla vazgeçmediği amaçsız gülüşüydü...
''Küçükken bacakların böyle miydi kız? Bacağıma yapışırdın ''Çayı , Çayı evciyik oynayayım!'' diye mızmızlanırdın. Sonra Cenk gelir daha yeni yeni oturan sesiyle ''Ben baba olurum, Esin anne. Sizde çocuklarımız olursunuz'' derdi. Ah ne çabuk büyüdünüz sıpalar!''
Aklımda canlanan küçük figürler gülümsememe derinlik katarken Buse'nin ekşiyen yüzüne döndüm. Çocukken herkesle kavga halinde olduğundan bir benimle arkadaş kalabilmişti. Ona katlanabilecek yegane varlık bendim... Ani gelen sevgi patlamasıyla bacaklarımı Çağrı'dan kurtarıp dikeldim ve Buse'nin yapmamdan hoşlanmadığı binlerce şeyden birini yaptım. Yanaklarına sulu sulu öpücükler kondururken Buse çığlık çığlığa kurtulmaya çalışıyordu. Sanırım bu hayatta yapmaktan bıkmayacağım bir şey varsa Buse'yi ağlatana kadar öpmekti...