Kahvaltı

10 1 0
                                    

Bu bölümü daha kısa tutmayı planlıyorum. Bir süre de bölüm atmayı planlamıyorum. Okumalar çok az.

Sabah uyandığımda başımda çekilemez bir ağrı vardı. Gece çok içtiğim için akşamdan kalmaydım. Yatakta yana döndüm ve gözlerime inanamadım. Gözlerim beni yanıltıyor olmalıydı. Çünkü.. çünkü Minho Hyung yanımdaydı. Tam yanımda uyuyordu.

..................................................................................................................................................................

Neden yanımdaydı? Dün gece ne olmuştu? Biz.. biz birşey mi yapmıştık? Tüm bu sorular bir anda aklıma dolmuştu. Peki Minho Hyung uyanınca o da bunları sorgular mıydı? Yoksa o ne olduğunu biliyor muydu? Oof gerçekten de tüm bu düşünceler beynimi yiyordu.

Ama bir yandan da bir mutluluk vardı içimde. Uyandığımda onun suratını görmüş olmak beni gerçekten de mutlu etmişti. Stres ve mutluluğu aynı anda yaşıyordum. Peki şimdi ne yapmalıydım. Hiçbir fikrim yoktu. Onu uyandırmalı mıydım yoksa kalkıp hiç birşey yokmuş gibi kahvaltımı yapıp dersime mi gitmeliydim.

Bir saniye, acaba kıyafetlerim üstümde miydi. Tişortüm yoktu ama acaba altımda bir kıyafet var mıydı. Hemen yorganı kaldırıp baktım, ohh hala pijama giyiyordum. Ama ben pijama ile ve gelmemiştim ki eve, üstümü umarım kendim değiştirmiştirim.

Uzun süre düşünmenin ardından kararımı verdim. Hiçbir şey olmamış gibi davranıcaktım. Ama derse de gitmeyecektim. Telefonumu alıp Hyunjin'e mesaj yazdım. "Dün biraz içmiştim o yüzden şuan başım çatlıyor, bugün derse giremeyeceğim. Sen halledersin. ;)"

Sonra kalkıp Cahngbin'in odasına gittim, orada mı diye kontrol etmek istedim. Ve evet, çoktan gitmişti. Beni Lino Hyung ile yanlız bırakmıştı. "Sana inanamıyorum gerçekten Changbin." Diye söylendim sessizce. Sonra mutfağa gidip yiyecek birşeyler hazırlamaya başladım. Tabi Lino Hyung için de hazırlıyordum. Nede olsa uyanınca aç olucaktı.

Yemek hazırlamaya devam edeken bir anda belimde kollar hissettim. Minho Hyung arkamdaydı ve kollarını belime dolamış bana sarılıyordu. Başını omzuma yaslamıştı ve nefesi ensemi ısıtıyordu. Huzur dolmuştu içim ve bir yandan da karnımda kelebekler uçuşuyordu. Kafamı ona doğru çevirdim. Ardından tüm vücudumla ona döndüm. Biraz çekinerek yanağına bir öpücük kondurdum.

Hyung önce şaşırdı ve sonra gülümsedi. Ben de onun gülümsemesine karşılık gülümsedim. Fakat hala aklımda neden onunla aynı yatakta uyandığım vardı ve neden bir pantolon yerine bir pijama giyerek uyandığım.

Minho Hyung bana yaklaştı ve o da benim yanağıma bir öpücük kondurdu. Ardından benden suratını uzaklaştırdı. Elleri hala belimdeyken bana beni çok zora sokacak bir soru yöneltti. " Hannie, neden duvarında benim çizimlerim vardı?"

Ben bunu tamamen unutmuştum. Sürekli onu çizip duvarlarıma astığımı, her gün onun çizimlerine bakarak uyuyup uyandığımı unutmuştum. Bunu nasıl unutabilmiştim ben.
Ama cevap vermek zorundaydım, böyle bir soruyu cevapsız bırakamazdım. "Şeyy Hyung benn... Biliyorsun ki seni izlemeyi çok seviyorum, ve bilmediğin bir şey ise seni çizmeyi de çok sevdiğim. Sürekli seni çiziyorum ve seni dans ederken görmeyi çok sevdiğimden duvarıma astım. Özür dilerim, rahatsız mı oldun?"

Hyung bana gülümseyerek bakarken utançtan kızarmış ve ısınmış suratıma bir öpücük daha kondurdu ve ardından ondan bir cevap bekleyen bana istediğimi verdi. "Hannie, ben bundan hiç mi hiç rahatsız olmadım. Dahası hoşuma gitti, sadece biraz şaşırdım. Beni görmezken, sadece aklındaki siluetim ile bunca harika resmi nasıl çizebildin?"

Haklıydı, ben bunu hiç düşünmemiştim. Nasıl yapabilmiştim. Normalde gerçekte var olan bir şeyi çizerken ona bakmadan çizmek çok zordur. Özellikle eğer bu bir insansa. "Ben bunu hiç düşünmemiştim Hyung. Haklısın. Acaba nasıl yapabildim?" Hyung lafımın üstüne bana gülümsedi.

Kollarını benden ayırıp birkaç adım geriye gitti. "Yardım etmem gereken bir şey var mı? Her şeyi kendin yapmışsın." Bu lafının üstüne ne kadar da düşünceli diye içimden geçirmeden edemedim. "Hayır Hyung sağol, neredeyse bitti zaten işim."

Hyung kafasını onaylar anlamda sallayıp masanın yanından tezgaha bakan sandalyeyi çekip oturdu. Elini çenesinin altına alıp beni seyretmeye başladı. Üzerimde olan gözleri yüzünden yine yüzüm kızarmıştırtı. Sofrayı kurup Lino Hyung'un hemen karşısındaki sandalyeye oturdum.

Onun yüzüne bile bakmadan yemeye başladım. Çünkü eğer ona bakarsam hala beni izliyor olmasından korktum. Gözlerini hala üzerimde hissediyordum. Ağzıma attığım ilk lokmayı zar zor yuttum. Kafamı kaldırıp ona baktım ve hala aynı şekilde beni izliyordu. Gözleri çok güzeldi. Hem de çok.

Gözlerimi gözlerinden zorlukla çekip ağzıma bir lokma daha attım. Ama boğazımdan geçmiyordu. Onun o güzel gözleri şuan beni izlerken nasıl geçebilirdi ki. Tekrardan kafamı kaldırıp onun güzeller güzeli yüzüne baktım.

Bakışlarını çeksin istemiyordum, ama bir yandan da çok çekiniyordum onun bakışlarından. Utançtan kıpkırmızı olmuştum. Ve artık ikimizin de yemeğe odaklanması gerekiyordu. Çünkü herhalde amcasının yanına işe gitmeliydi.

"Hyung artık yemeye mi başlasak? Amcan seni-"

"Benim hiç bir işim yok. Sen ye yemeğini. Ben birazdan yerim."

"Hyung en azından bana bakmasan. Bu şekilde yiyemiyorum."

"Öyle mi? Neden yiyemiyorsun ki? Benim sana bakmamın ne zararı var?"

"Şeyy... yaniii... Bilirsin işte yemek yerken izlenmek pek de iyi hissettiren bir şey değil. Rahatsız ediyor."

"Peki o zaman. Yemeğimizi yiyelim bari."

Kafasını çevirip yemeğini yemeye başladı. Ağzına bir lokma attıktan sonra çiğnemeye başladı. Çiğnemeye başlar başlamaz kafasını kaldırıp bana döndü. Ağzındaki yemek nedeniyle ne dediği zor anlaşılırken heyecanla konuştu.

"Ohh bo çok lozzotlo. Rossom boy sodoso rosom doğol do yomok do çok gozol yopoyormoş."

Çok komik ve tatlı göründüğünden kendime engel olamayıp gülmeye başladım. Gülmeme şaşırmış gibiydi.

"Pardon Hyung, sadece çok tatlı göründün de gülmeme engel olamadım."

Bir anda çiğnemeyi bıraktı ve gözlerini bana dikti. Gözleri kocamandı. Şaşırmış gibiydi. Neden şaşırmıştı ki.

"Sen bana tatlı mı dedin az önce?"

"E-evet.."

Hiçbir şey demeden sofradan kalktı ve banyoya gitti. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Bana sinirlenmiş miydi? Eğer öyleyse neden? Tatlı demem onu rahatsız mı etmişti?

Sofrayı toplamaya başladım. İşimin bitmesine yakın Lino Hyung telefonla konuşarak mutfağa girdi. "Tamam amca geliyorum." Dedi çok sakin bir sesle. Telefonu kapatıp bana "Amcam aradı, çıkmam lazım. Bay bay." Deyip benim birşey dememe fırsat bile vemeden kapıyı çekip gitti.

Neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde mutfakta kalakaldım.

Bu bölümü çok geç yayınladım üzgünüm. Ama bir önceki bölümde o kadar az okuma var ki yayınlamaya gerek duymadım. Neyse lütfen yorum yapın ve beğendiyseniz tanıdıklarınıza önerin. <3

Ritimlerin Tablosu || MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin