Yağmurun Getirdikleri.

58 7 6
                                    


"Adamlar kesin bir dille anlaşılan fiyatın üstüne çıkamayacaklarını söylüyorlar baba. Bırak artık şu esnaf tavırlarını uluslararası ticaret yapıyorsun sen, ekmek satmıyorsun." Dedim babama bir yandan sanki beni anlayacaklarmışcasına telefonun hoparlörünü kapatırken.

"Yabancı milleti değil mi? Müstehak bunlara! Sor bakayım bir daha üç buçuk olur muymuş?" Babam ellerini ceketini geriye atarak cebine yerleştirirken odasının o büyük uzun camlarının önüne gitti usulca. Yağmur damlalarının dövdüğü camlardan dışarıyı izlemiyordu zaten, kafasında dönen binbir hesabı düzenlemeye çalışıyordu kendince.

"Babacım saçmalama istersen kabul etmemiz lazım bu teklifi.. Üç buçuk diyorsun ayrıca kuruş değil bu üç buçuk milyon dolar?" ..Babam homurdanırken bir süredir beklettiğim telefona dönmüştüm artık.

"Oh, I'm so sorry a huge storm come by and we couldn't hear you so I had to hold you some time..    So, yes our company again made its choise by you. The details should be sent you before six p.m....    Thank you." Sözümü bitirir bitirmez babamın yüzündeki o memnuniyetsizlik ifadesi karşılamıştı beni.

"Babacığım.. 250 bin dolar için yıllardır çalıştığın ortaklarından mı olacaksın? Ayrıca gerekenden de çok istiyordun bu fiyatı vereceklerine şükredelim." Yaklaşık bir saattir oturduğum ve vücudumun şeklini alan koltuktan kalkıp babama yaklaştım. O çok şirin ama bir o kadar sinirli suratına öpücük bırakarak sarıldım babama.

"Ben şimdi gidiyorum babacım bugünkü derslerim bildiğin gibi öğleden sonra başlıyor. Ama bir daha ki sefere lütfen çevirmen bulun olur mu? Çünkü ciddi bir konuşmanın ortasında o kızgın ifadene bir gün güleceğim diye korkuyorum" Babam arkamdan homurdanırken gülerek çıktım odasından.

Kapıda karşılaştığım sekreteri her zamanki gibi tırnaklarını törpülüyordu. "İşine bak Melanie tırnaklarına değil." Bana attığı bakışı görmemiş sayarak bindim asansöre. Sikimsonik şarkısını duymuyormuşcasına bir şeyler mırıldandım hafif seslice.

"İster güneş ol yak beni yağmurum ol ağlat beni.." Çıng.. Asansörün kapıları açılmıştı. Güvenliğe selam vererek dışarıya çıkmayı planlıyordum ki beni durdurdular.

"Jennie Hanım isterseniz biraz daha bekleyin ben size taksi çağırayım." Doğru ya, arabam servisteydi. Ama dışarıdaki taksi takılmıştı gözüme. Şansıma beni bekliyordu tamda.

"Teşekkür ederim bir taksi beni bekliyor zaten. Kolay gelsinn!" Topuklularımla bir bir indim o kaygan ıslak merdivenleri. Göz gözü görmüyor deyimi gerçekleşmişti sanki. Binbir zorluk ulaştım taksiye.

"Kolay gels-"
"Kolay gels-"
Aa yok artık romcom filmi mi çekiyoruz burada?

"Abi, abla beni uğraştırmayın gözünüzü seveyim hanginiz daha yakına gidecek söyleyin ona göre biriniz insin" "Bu ne münasebet ya? Siz taksiciler her gün pes dedirtiyorsunuz yemin ederim ki." Dedim sinirle.

"Ablacım ne diyorsun?" Diyerek arkaya döndü dağ ayısı. Aynı anda bindiğimiz beyefendi sessizken ortaya atılmıştı bir anda. "Abicim sen dön önüne, bir şey yok. Siz nereye gideceksiniz hanımefendi?"

"— kolejine." Dedim istifimi bozmadan. Bu halim komiğine gitmiş olmalı ki gülmüştü yanımdaki beyefendi. Henüz yüzüne bile bakmamıştım. "Hadi canım? Ben de oraya gidiyorum sür abim."

"Böyle bir şey yapmanıza gerek yoktu burası babamın şirketi istersem araba bile ayarlayabilirler." O kadar nazik söylemiştim ki küstah olmamaya çalıştığım çok barizdi.

"Anlamadım ne yapmama gerek yoktu?" Diyerek bana dönmüştü beyefendi. Dönüş o dönüş. Bu neydi böyle be? Gözlerimi sapık misali gözlerine dikerken istemsizce gülümsemiştim. Kendine gelsene sen.. "Yani benim için yolunuzu uzatmadınız umarım?"

Tesadüf | TaennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin