before you exit

1.1K 139 78
                                    

kalabalığın tam içinde yanımdaki küçük boylu koluma girmiş, aval aval sahneye bakıyor. yanımdaki dediğim lee minho, my chemical romance dinlememiş biri. "ulan maneskin'i bile biliyorsun da bu grubu nasıl bilemedin?"

"teenagers şarkısı haricinde hiç dinlemedim..." dediğine gülüp geçtim sadece. aman, biz bize yeteriz. mesela yunjin... yunjin uçtu. deliriyor.

"sence hangisi daha iyiydi?" diye sordum ona sohbet olsun diye. güneş yeni batmıştı ve sokak ışıklar şu an daha göz alıcı. "lana del rey tabii ki, ride ve born to die söylemediği için kırıldım biraz ama eh, kadının her şarkısı ikonik."

"harry styles ve maneskin?"

"yani... maneskin de böyleydi..." dedi ortama bakarak. "her sanatçıya saygı duyuyorum, güzel." kafa sallayınca sahneye baktım. bu da biterse biraz dolaşıp yunjin'in evine gideceğiz. tabii yunjin transtan çıkarsa.

"yunjin my chemical romance'ı bekliyordu sanırım... çok delirdi." söylediğiyle birlikte yunjin'e baktığımda korumaların neredeyse üzerine çıkacağını gördüm. tanımıyormuş gibi kafamı çevirince minho'ya dönüp kulağına eğildim. "önden mi gitsek, bu salağın ne yaptığı belli değil amına koyayım..."

kafasını kaldırmış parlayan bakışlarla gülümseyip kafa sallamıştı. kolunu da hiç çekmiyor, öylece gidiyoruz kalabalağın içinden.

alandan tam anlamıyla çıkamasak da konser alanından uzaklaştık. burada bir şeyler satıyorlar ve çiftler el ele geziyor. eğlenceli şeyler vardı... en azından minho'nun şu an etrafa güzelce baktığını ve beğendiğini gördüm.

"yunjin çıkana kadar gezelim, almak istediklerimizi alırız." söylediklerime samimiyetle gülümseyip kolumdan çekiştirerek nereye gitmek istediğini gösterdi.

beni çekiştirirken eli yavaşça aşağıya inip elimi tutunca garip hissettim. bunu o niyetle mi yaptı yoksa bilmeyerek mi... ya da her neyse. çok kurcalamamak lazım.

daha sonra durunca, ben de durdum hemen. derin bir iç çektim ve ona baktım. "sakın bana bunlardan alacağını söyleme." söylediklerimle birlikte dudaklarını ısırdı. daha sonra bana bakıp beni süzdü. "kendime alacağım," tuhaf bir edayla elimi bırakıp ilerlerken güldüm. ne yaşıyor inan bilmiyorum.

elindeki tavşan tacını alırken ben de köpek kulakları olanı aldım. bana yan gözle bakıp sırıttı. "bana diyene bakın, hemen kondun."

"ilgimi çekti."

minho parayı ödeyince ben de kendi tacımı taktım. hatta oradan ayrılırken onun da takacağını düşünüyordum ama salak gibi tek ben takmıştım. bunu da biraz ilerleyince fark etmiştim.

"sen niye takmıyorsun da ben takıyorum mal gibi?" taktığım gibi çıkarınca kıkırdadı bana karşı. bir sebep yokken güldüm ben de. "tamam, tamam... çıkarma, takıyorum." taktığını görüp emin olunca yine kafama geçirdim elimdekini.

şu an salak gibi gözüküyoruz, eminim.

tavşan kulaklarıyla bana dönmüş, kafasını kaldırarak bakıyordu öylece. kaşlarımı çatıp ona döndüm. "noldu?"

"benimle eğleniyor musun?" gözlerimi kırpıp iç çektim. "evet... neden?" merakla ona bakarken önüne dönüp yanıtsız bıraktı beni. umursamazca kafa salladım çünkü ne yaşadığını çözemedim hâlâ maalesef...

öylece sessizce etrafı gezerken gözüm hep ona kaydı fakat bir türlü adım atamadım.

-★

"geçin hadi, ben kek yapmıştım sabahtan onları koyayım, oturun siz."

karşılıklı koltuklara oturduğumuzda, yunjin bir koşu mutfağa gitmişti. sesi kısıktı ve bu duruma iki saattir minho ile gülüyorduk.

i'll call you mineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin