Ruby

18 2 0
                                    

    Ruby, genç, güzel ve göz kamaştırıcı bir hanımefendiydi. Hanımefendi, evet, insanlar ona bu şekilde hitap ederlerdi. Ama aslında tam bir canavardı. O, insanları ezer, onları küçümserdi. Ruby, kendisinin bir tanrıca, bir lütuf olduğunu düşünürdü. Hatta o denli bir lütuf ki belki tanrıçalardan bile üstün. Aynı zamanda kıskançtı da Ruby. Her zaman her şeyi kıskanır, her şeye göz koyardı. Tüm bunları canı pahasına yapardı. Ruby'nin nefsi o kadar kuvvetliydi ki,aslında bakarsanız bu nefsi onun canına mal olmuş bile olabilirdi.

   Aslında ölümü bir hayli garipti Ruby'nin ama insanlar sorgulamadılar. Onlara kalırsa olan olmuştu, Ruby odasında ölü bulunmuştu ama insanlar genç kızın kendi canına kıydığını düşündüler. Onlar belli etmese bile bu durumdan içten içe mutlu olanlar vardı.

    Ruby, soylu bir aileden gelmese bile her zaman toplumun dikkatini üstüne çekerdi. Bunu ya güzelliğiyle, ya kalkık burnuyla ya da her ikisiyle yapardı.
    Ruby öldüklen sonra kasaba sokaklarında çeşitli söylentiler dolaşmaya başladı. Bu kulağa ne kadar normal gelse de aslında değildi. Söylentiye göre geceleri sokaklarda tuhaf tipli bir oğlan çocuğu dolanıyordu. Ama tuhafdan kasıtları her gece üstüne sinen ağır alkol kokusuyla dolaşan aylak bir ergen değildi. Bu çocuk gerçekten tuhaftı.

    Kasaba halkı bu gizemli, tuhaf çocuğa sadece gecenin zifiri karanlığında ve sabahın erken saatlerinde rast gelmişti. Çocuk kimseyle konuşmaz, gün doğduktan sonra ortalarda görülmezdi. Ama bu bile bir yerden sonra kasaba halkını korkutmaya yetmişti.

    Ruby öleli neredeyse bir hafta olmak üzereydi. Güneş batmış,insanlar mesailerini tamamlamış, serin bir gecede, sıcak evlerine dönüyorlardı. O sırada acil çağrı merkezinde gece mesaisi de başlamıştı elbette. Çalışanlar "ne güzel sakin bir akşam" diye tam kendilerini avutuyorlardı ki bir anda bir ses duyuldu,yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmur öyle şiddetliydi ki çalışanlar neye uğradıklarını şaşırmıştılar. Aradan saatler geçmişti ve merkez fazlasıyla yoğundu. Saat gecenin geç saatlerine doğru kulaç atarken gayet olası bir şekilde telefon tekrar çaldı ve merkez görevlisi telefona yanıt verdi.

    Çağrı, şehrin birkaç kilometre ötesindeki küçük bir kasabadan geliyordu. Çağrıyı yapan kadın, kasabanın zenginlerinden, seksen altı yaşındaki Bayan Dolares'di. Bayan Dolares' in harikulade, muhteşem ve muazzam köşkünün tek bir kusuru vardı, o da köşkün tam karşısında Kasaba Mezarlığı'nın olmasıydı. Bahtsız Bayan Dolares'in yatak odasının geniş ve ihtişamlı penceresinin ardından gözüken tek manzaraydı o korkunç mezarlık.

   Bayan Dolares'in ihbarına göre; kendisini gece uyku bir türlü uyku tutmamış, ama yine de uyumaya çalışmakta ısrar etmişti. Görünüşe göre bu ısrar ve çabaları bir şekilde işe yaramış ve Bayan Dolares yavaş yavaş kendini uyku perisinin kollarına bırakmaya başlamıştı. Tam o sırada bir gürültü kopmuş ve Bayan Dolares panikle yataktan fırlamıştı. Bayan Dolares ne kadar korkmuş olsa da istemediği halde yatak odasının penceresine doğru ilerleyip dışarı bakmıştı. Dışarı ilk baktığında her şey olması gerektiği gibiydi. Yollar boş ve karanlıktı. Sokak lambalarının arasındaki mesafeler uzun olarak nitelendirilebilecek kadar fazlaydı ama bu durum Bayan Dolares'in aslında görmemesi gereken bir şeyi görmesine engel olmamıştı.

Başlangıç: RUBYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin