BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
"ALTAY NERDESİN!"
Gür ve titrek ses mezarlıktaki çıplak mermerlere çarparak kulaklarına tekrar dolmuştu, onu arıyordu. Bulacaktı da, sadece bekliyordu. O ona gidemezdi ki. Her zaman olduğu gibi.
"Tanrım! Buldum sonunda seni. Ne yapıyorsun burada?"
Önünde diz çöküp kendine sardığı ellerini tuttu. Buz gibiydi bembeyaz eller.
"Altay, neler oluyor?"
Altay sırtını yasladığı ağaçtan ayrılarak, karşısındaki çocuğun çenesini tuttu. Yüzüne doğru eğilip hissedemeyeceği kadar hafif bir öpücük kondurdu dudaklarına.
"Deliricem, lütfen cevap ver. Dünden beri seni arıyorum."
"Dün yoktun, neredeydin Kerem? Seni bekledim ama gelmedin."
"Özür dilerim, özür dilerim birtanem. Anlamadım ailem dünden beri beni evde tutuyor, gidemezsin dediler. Kaçtım ama buluşacağımız yere geldiğimde yoktun."
Altay bir süre sessiz kaldı, birkaç dakikalık bu zamanda hafifçe gülümseyerek Kerem'i inceledi.
"Senin için üzülüyorum Kerem. Her gün yanıma gelmeye çalışıyorsun."
"Seni yanlız bırakmayacağımı söylemiştim değil mi? Ne olursa olsun geleceğim yanına. "
"Ben de seni hep bekleyeceğim, ama acele etme."
"Her zaman olduğu gibi kafamı karıştırıyorsun Altay, aylardır ortadan kaybolduğunda seni bu mezarlıkta.. hatta bu mezarın önünde buluyorum. İsmi bile okunmuyor, tanıyor musun diye sorduğumda söylemiyorsun."
"İsmi okunuyor ya Kerem, sekiz ay önce girmiş bu mezara. Hatırlamıyor musun bir şey?"
Kerem Altay'ın genişçe sırıtan yüzünü gördüğünde bir adım geri çekildi.
"Hadi gidelim buradan, eve gidelim birtanem."