Utanıyordum, lanet olsun ki utanıyordum. Dün gece boyunca kasığımda ağrı çekmiştim ve sabaha doğruysa rüyalanmıştım. İnanılmazdı, gerçekten inanılmazdı. Yirmi üç yaşında olmama rağmen rüyalanmıştım. Gece boyunca kendime dokunmamak için verdiğim mücadele bir rüyayla alt üst olmuştu. Uzun süredir böyle bir şey yaşamamıştım, yoğunluktan dolayı cinsel hayatımı asla umursamamıştım ve sonuç bu olmuştu. Kafayı yiyecektim, kahvaltıya iniyordum ve onunla er yada geç yüz yüze gelecektim. Düşüncesi bile yanaklarımın kızarmasına sebep oluyordu. Elimle kendime gelmek için alnıma vurmuş ve mırıldanmıştım.
"Nereden bilecek? Salak saçma tavırlarından çık!"
"Kim neyi nereden bilecek?"
Bir anda yanımda belirdiğinde gözlerim kocaman olmuştu. Merdivenlerden inerken sakin bir tavır takındım.
"Sana da günaydın."
"Genelde gece duş alıyorsun, neden saçların ıslak?"
Gerçekten, beni bu kadar iyi gözlemlemesi bazen sinirimi bozuyordu. Sırıtarak soruyordu, anlamış olması imkansızdı bu yüzden tavrımı bozmadım.
"Sen sor diye."
"Üff, 'ergen' cevaplarından ne zaman vaz geçeceksin acaba?"
Ergen kelimesini bastırdığında ona bakmıştım. Neyse ki kahvaltı alanına inmiştik. Tabaklarımızı alarak masaya oturduk. Seulgi dün geceye nazaran çok daha iyiydi. Hatta gülüp kahkaha bile atıyordu. Ona sorup tekrar hatırlamasını istemediğim için konuyu açmamıştım.
Sohbet ederek kahvaltımızı ettiğimizde gözlerim tam karşımda ki dudaklara kaymıştı. Reçelini yedikten sonra dudaklarını yalamıştı. Tanrım, hayır! Neler oluyordu bana böyle? Ona baktığımı hissetmiş olmalıydı ki Başını kaldırıp bana bakmıştı. Hızla başımı çevirerek sahte bir öksürük sunmuştum. Hatırlama, hatırlama! Dün gece o dudakları öptüğünü hatırlama! Aklıma gene rüyalandığım geldiğinde dayanamayarak başımı masaya yasladım. Sinirim bozuluyordu, düşünmeyi bir türlü bırakamıyordum.
'Düşünmende bir sorun yok.'
Bir anda beynimin içinde onun sesini duyduğumda başımı hızla masadan kaldırdım. Ben mi yanılıyordum yoksa o cidden benim düşüncelerimi mi dinlemişti? Anlamak için ona baktığımda o da şaşkın bir şekilde bana bakarak bir şey olmamış gibi diğerlerinin konuşmasına dönmüştü. Ben cidden iyi değildim, lavaboya gidip yüzümü yıkasam iyi olacaktı. Sandalyemi geri çekerek ayağa kalktım. Tabağımı geri bırakarak kahvaltı ettiğimiz alandan ayrıldım. İlk katta ki lavaboya girdiğimde suyu açarak ellerimi yıkadım. Ardından soğuk suyu yüzüme ve boynuma vurdum. Suyu kapatarak ellerimi mermere yasladım ve aynada kendime bakındım. Arkamı dönerek kurulamak için peçete aldım. Bir şey hissetmişim. Hareket etmeden durduğumda hızla önüme dönerek yumruğumu savurdum. Bileğim havada tutulduğunda kimseyi görememiştim. Chanyeol görünmez halinden çıkarak bana bakmıştı.
"Niye böyle şeyler yapıyorsun? Ya yumruğum isabet etseydi?"
"Beni görürsen direkt çıkacaktın. Haksız mıyım?"
Cevap vermiyordum, haklıydı. Bileğimi geri çekmeye çalıştığımda izin vermemiş ve bir adım ilerlemişti. Zaten duvarın dibindeydim ve bu beni geriyordu.
"Gecen nasıldı?"
Göz ucuyla ona baktığımda sırıtmıştı. Neyi soruyordu bu şimdi?
"İyi? Şimdi bırak bileğimi."
"Pekii, rüyan nasıldı diyeyim o halde?"
Şaka yapıyor olmalıydı, bunu bilmesi imkansızdı. Kendimi kahvaltı sırasında hep korumuştum. Anlamamazlığa vurarak bileğimi geri çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wildflower || ChanBaek
Fanfiction10 renk, bu renklere sahip binlerce birey. Her rengin özel yetenekleri ve her birinin hayata tutunma çabası. Park Chanyeol ve Byun Baekhyun bu renklerin en tehlikeli olanına sahiplerse, hayata tutunabilecekler miydi? "Byun Baekhyun 541308, kırmızı...