Sadece boş boş yüzüme baktı.Doğrusu en azından ufak bir tepki bekliyordum.
Burdan bakınca anlama özürlülüğü varmış gibi duruyor. Siktir et.
"Buralarda market falan varmış. Tam olarak nerede?"
Kollarını kavuşturdu ve dar girişte bir adım geriye atarak kıçını yarısına kadar tahta olan duvara yasladı.
"Ne oldu, kayboldun değil mi? Az önce artistlik taslarken gayet de buraların mahalle abisiymiş gibi konuşuyordun." Dudakları hafifçe yana kıvrıldı.
Bu hareketiyle karşı karşıya geldiğimiz andan beri ilk defa gözlerimi üzerinde gezdirmeye başladım.
Buğday rengi bir ten rengine sahipti. Saçları kırmızıydı ama uzun bir süre önce boyattığı belliydi. Rengi iyice solmuştu. Ensesi terliydi, saçlarının uç kısımlarının nemli olduğu tavandaki beyaz lambanın yaydığı cılız ışık sayesinde anlaşılıyordu. Tabii, ne kadar beyaz olduğu tartışılırdı. Ama sevdim, loş ortamlar her zaman en iyisidir.
Koyu renk, çekik gözleri alaylı bakıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam sol gözünün altında küçük bir ben vardı. Görmemek imkansızdı.
Dudakları yara içindeydi. Büyük ihtimalle şu hatrı sayılır kalınlıktaki iki et parçasıyla uğraşmayı seviyor. Yer yer kuru olduğu için rengi kırmızıya yakındı. Sinir bozucu. Yanına yaklaşıp kuru dudaklarını ıslatmak gelmişti içimden.
Dudaklarını yaladı. Düşüncelerimi duymuş olmalı. Şimdi ışığın altında ensesi gibi dudakları da parlıyordu. Garip görünmemek için bakışlarımı ıslanmış dudaklarından çektim.
Kasıklarına kadar indirdiği siyah eşofmanının üzerine değişik desenleri olan ince bir gömlek giymişti. Gömleğin düğmeleri göğsünün altına kadar açıktı. Böylece karnının hemen üstünden başlayıp gömleğinin kapattığı yerlere kadar uzanan değişik bir yazıyla yazılmış dövmesini görebiliyordum. Aynı şekilde gömleğinin kollarını dirseğine kadar sıvadığı için kolunun iç tarafındaki çapa dövmesi de gözlerimin önündeydi.
"Biraz daha beni incelemeye devam mı edeceksin yoksa siktir olup gidecek misin?" Bana hitaben konuşan sesle bakışlarımı tekrardan yüzüne çevirdim.
"Marketin nerede olduğunu söylersen giderim. Gecenin bu saatinde senin gibi başka bir deliyle daha uğraşmak istemiyorum." Sözlerimi bitirdikten sonra dar koridorda yürüdüm. Dövme desenlerinin olduğu buruşmuş ve sararmış kağıtlarla birkaç ünlü ressamın tablosu kirli beyaz rengindeki duvarlarda asılıyordu.
"Hadi ordan. En azından bana denk geldin seni serseri. Yerimde başkası olsa kıçına tekmeyi basardı." Güldüm ve kafamı omzumun üzerinden ona çevirdim. Aynı pozisyonda durmuş beni izliyordu.
"Ha sen iyi niyetlisin yani?"
"Bu kokuşmuş kasabada karşılaşabileceğin tek iyi niyetli insan benim."
"Şanslıyım o zaman desene." Konuşurken gözlerim üzerinde kelebek dövmesinin çizili olduğu bir kağıtta takılı kalmıştı.
Yakınlaşan birkaç adım ve normalden biraz daha hızlanmış nefes alışveriş sesleri kulaklarıma doldu.
Heyecanlandırmışım adamı demek ki.
"Ne işin var burada? Bu iğrenç yere düştüysen sende peşine devletin bir sürü polis taktığı sik kafalı keşlerden birisindir ya da belki de sadece kafasını dinlemek isteyipte külüstür arabasını bu dünyada kafa dinlemek için gelinebilecek en son yere süren aptal bir büyükşehirlisindir. Hm?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
long way home [woosan]
FanfictionChoi San polisler tarafından aranan bir uyuşturucu baronu ve araba kaçakçısı. Wooyoung ise Jeonju'nun küçük bir kasabasında kendi halinde çalışan bir dövmeci. // "Beni geri götür" "Yapamam, artık harita bizi yutana, gece bizi kucağına alana kadar...