Flashback
O günden sonra tamamen oraya taşındığımızda Ricky'ye tekli oda kalmamıştı ve biz ikimiz aynı odada yaşayamazdık. Jiwoong'un iki odası vardı ama ikisini de vermiyordu. Bu yüzden Sung Su-man çareyi Ricky ile Hanbin'in aynı odada yaşamasında bulsa da Ricky'nin bunu kabul etmemesi üzerine ben tanımadığım biriyle aynı odada kalmayı kabul etmiştim. Annem ise ne kadar anlayışlı ve harika olduğum konusunda beni övüyordu ve eminim bu Ricky açısından başkasıyla odayı paylaşmaktan daha sinir bozucuydu.
Hanbin'in odasına taşındığımızda onunla daha çok muhabbetim olmuştu, en azından git gide bana içini açıyordu zaten pek tabi oldukça konuşkan birisiydi. Enerjisi tükenmek bilmiyordu bile diyebilirdik. "Umarım tanımadığın biriyle aynı odada yaşamak senin için sorun değildir." demiştim çekinceyle suratını biraz asık görmüştüm çünkü aynı akşam.
"Sorun başkasıyla oda paylaşmak değil, Jiwoong'un iki odası olması ve ona yine de fikrinin sorulup benim kişisel alanımda bile söz sahibi olamadan babamın yerime karar vermesi. Anlatabiliyor muyum? Yujin'e de diyebilirdi en azından."
"Anlıyorum." dedim. "Yujin'e dememesinin nedeni yaşı bizden küçük olduğu için anlaşamayacağımızıdüşünmesi olabilir. Bir de sen daha güler yüzlü ve yumuşak duruyorsun. Jiwoong'dan bir şey istemek istemezdim açıkçası." gülerek ekledim.
"Sorun da bu. Anlayışlı birisi olduğum için insanların tepeme binmesi gerekmez, değil mi?"
"Evet, kesinlikle haklısın. İnsanlar yönetilebilir ve kolay ikna edilebilir bulduğu herkesi sömürme peşinde maalesef. Bu yüzden kimseye bu tarafını göstermemelisin, sadece bunu suistimal etmeyeceğine emin olduğun kişilere." göz kırpıp cevap vermiştim, biraz keyfi yerine gelsin istiyordum. O da bana gülümsedi. "Öyle birilerini muhtemelen bulamam, çevreme bakar mısın?" Cümlelerini söylerken gülümsemesi git gide soldu. O an Hanbin'in aslında bu ihtişamlı ama bir o kadar da karanlık olan dünyamızda mutlu olmadığını anlamıştım. Ben mi? Ben ise bu dünyaya dair hiçbir şey hissetmiyordum. Bu durumumun sebebinin sonradan bir hedefim ya da isteğimin olmamasından kaynaklı olduğunu anlamam ise Hanbin sayesinde uzun sürmemişti.
"Öyle düşünmemelisin, hiç ummadığın insanlar ummak istediğin gibi çıkabilir."
"Korecen ne kadar iyi," deyip gülümsedi ve ekledi; "Nasıl öğrendin?" konuyu değiştirmeye çalışıyordu sanırım.
"Küçükken evimizde ya Koreliler ya da Kore'de yaşamış çok iyi Korece bilen elemanlar çalışırdı. Annem evde yokken Çince konuşmamıza izin yoktu."
"Zor bir yoldan öğrenmişsin sanırım." dedi, gülümsedim. "Sanki, bir şeylerin üzerini kapatıyormuşsun gibi bir hissiyat alıyorum senden." dedi. "Ne gibi?" diye sorarken bir suçluymuş gibi gözlerine bakmamı engelleyememiştim. "Sanki önemli bir sırrın var ve bunu artık taşıyamıyormuşsun gibi." Sustum, sadece sustum. Gördüklerimi ve bildiklerimi kimseye anlatamazdım, özellikle bugün tanıdığım birine.
Bu kısacık konuşmamızda birbirimizi ne kadar iyi anladığımızı anlamıştım. İkimiz de aynı şeyi yapmıştık: anlaşıldığımız zaman kaçmak.
---------------------------------------------------------
Günümüz
"Evet, Fu Mei..." dedi Su-man, "Planın ne?" Yemeklerimiz önümüze gelirken her şeyi başlatan o soru Hanbin'in babası tarafından öne atılmıştı.
"Bir planım yok." dedi annem ve elemanlarından birisine işaret yaparak dosyaları ve çekleri getirmelerini sağladı. Dosyaları eline aldığında Su Man'ın yanına gitti ve dosyaları aynen ona teslim etti. "Oğluma zarar vermediğiniz için teşekkürler." dedi ve ekledi; "Gerçi Hanbin ona zarar veremez değil mi?" dedi sinsi bir ses tonuyla ve Hanbin'e döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK SIDE || HAOBIN
FanfictionAcımasız bir mafya babası oğlu Hanbin'e bir görev verir; eski nişanlısının büyük oğlu Hao'yu kaçırmak.