Annem limuzini şampanya içmek için özel çıkartmıştı sanırım. Kutlama şampanyasını içiyordu Ricky ile beraber. "Onların birbirine düşman olduğunu biliyordum." deyip kahkaha attı, "Önce bir dinamit atmayı planlıyordum, fakat biraz araştırınca bir kibritin bile onları alt etmeye yeterli olacağını gördüm." dedi.
"Stratejik zekana hayranım anne." dedi Ricky de elindeki bardaktan birkaç yudum alırken. Annem bir bardağa da bana doldurup uzattı: "Hepsi sayende oldu Hao." dedi. Elimle uzattığı bardağı itip yere dökülmesini sağladım. "Beni kullandığına inanamıyorum." diye bağırdım içimdeki her şeyi boşaltmak istercesine.
"Seni mi kullanmışım, ne zaman?" dedi dökülen şeyi umursamayarak. Alayla güldüm, gerçekten ne diyordu bu kadın? "Hao," dedi ve yanıma yaklaşıp elleriyle yüzümü tuttu. "Sen benim oğlumsun, bu güzel yüzü sana ben verdim, benim sayemde doğdun ve benim sayemde yaşadın. Sence de bunların bir bedeli olması gerekmez mi?"
İnanamıyordum, böyle düşündüğünü bilsem de yüzüme karşı üstü örtülü bir şekilde seni kullanmak için doğurdum demesini beklemiyordum gerçekten. Ne yüzle söylüyordu bunları? Babama yaptıklarına şahit olmasaydım, şahit olduğumu bilmeseydi bile böyle şeyler söyleyemezdi. Bilmeseydim eğer, o zaman ne yapacaktı? Şimdi bunları yapıyorken? Yoksa kendisi annem olduğu için ona zarar veremeyeceğimi mi düşünüyordu?
"Annelik görevini birazcık yaptığını sandın diye," dedim ve yutkunup devam ettim, "Beni kullanabileceğini sana ne düşündürdü? Bana sorsaydın bu iğrenç dünyaya zaten hiç gelmemek isterdim." diye cümlemi tamamlarken son kelimelerimde gözlerimde biriken yaşlar düşmeye başlamıştı bile. Ağladığımı görmemesi için kafamı diğer tarafa çevirdim elinden kurtarıp.
"Saygısızlık etme Hao!" diye bağırdı. İçinde hiç mi merhamet, evlat sevgisi yoktu merak ediyordum. Kendimi toparlayıp kafamı iki yana sallarken ona döndüm, "Annem olduğun için mi? Her şeyi annem olduğun için unutup bir daha açmamak üzere zihnimin bir köşesine kaldırdığımı mı sanıyorsun? Zamanı geldiğinde hiç mi sana karşı onları kullanmamdan korkmuyorsun?" dediğimde gözlerindeki paniği gördüm. Zafer kazanmışçasına sırıttığımda yakama yapıştı. "Sakın," sinirlerini kontrol etmeye çalıştığını anlayabiliyordum, dişlerini sıkıyordu. "Sakın bir daha bunun kelimesini dahi etme Hao." dedi. Omuzlarımı silkip cevap verdim. "Bir şey demedim zaten, anneciğim." deyip gülümseyince o da gülümsedi, "Bana çok benziyorsun." Dedikten sonra duraksayıp ekledi, "En çok böyle diplomatik oluşun benziyor."
"Sana benzemekten nefret ediyorum." hala gülümserken o da gülümsüyordu, birbirimize nefret kusmuyormuş gibiydik şu anda.
"Ben sana benziyor muyum anne?" Ricky araya girip sorarken annem ona dönüp cevapladı. "Sen daha çok babana benziyorsun Rui, peşin hükümlüsün ve sabit fikirlisin. Bu özellikler bizi ayırıyor maalesef oğlum." deyince Ricky'nin kaşlarının çatıldığını görmüştüm. "Babam aptalın tekiydi." dediğinde sinirlenmiştim. Merhum babamız hakkında böyle konuşamazdı. "Babam hakkında düzgün konuş Ricky." deyince o da bana cevap verdi: "Onun aptal olmamasını en çok ona benzeyen ben isterim ağabey." sinir bozucu bir şekilde gülümsediğinde gözlerimi devirdim.
Bir an önce eve gidip bu aptallardan kurtulmak istiyordum. Yatağıma yatıp saatlerce Hanbin'in benim yüzümden düştüğü duruma ağlamak ve bize şimdi ne olacak diye kafa patlatmak istiyordum. Eğer Kore'de Hanbin dışında bir tanıdığım olsaydı hemen onun yanına giderdim zaten, ama lanet olsun ki burada kimsem yoktu. Tanıştığım kimseler olsa da hiçbiriyle samimi değildim işte. Yatağıma gidince buna da ağlayacaktım, lanet olası yalnızlığıma. En azından Hanbin olsun istiyordum fakat o da sevmiyordu artık beni. Düşüncelerim yüzünden gözlerim dolup çenem kasılırken bu ikisinin yanında ağlamayacağıma yemin edip gözlerimde birikenleri geri yolladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK SIDE || HAOBIN
FanfictionAcımasız bir mafya babası oğlu Hanbin'e bir görev verir; eski nişanlısının büyük oğlu Hao'yu kaçırmak.