Bölüm 2: Silah

15 1 0
                                    

🩵
Hayatın acımasızlığından bahsetmiştim değil mi?

İyi değildim. Hem de hiç iyi değildim. 10 yaşımda hem annemi hem de babamı kaybetmiştim. Çok iyi bir ailem vardı. Mutluydum. Çok mutluydum hem de. 23 Ağustos 2012 yılında hayat onları benden almıştı. Trafik kazası dediler. Güya uçurumdan yuvarlanmışlar. O zaman bile inanmamıştım, şimdi nasıl inanabilirdim.
Baban usta bir şoför olunca insan buna inanamıyor maalesef. Peşine düşmek istedim ama yardım edecek ne bir insan ne de elimde bir kanıt vardı. Elim kolum bağlıydı.

Burnuma uyandığımda çok güzel bir ıhlamur kokusu geldi. Gözlerimi yavaşça araladım. Fakat çok uyuduğumdan olsa gerek etrafı buğulu görüyorum. Tam önümde biri vardı. Elimi suratına geçirmek için kaldırmıştım ki koca elleri elimi tuttu.

" O bir seferlikti uykucu kız"

Görüntü yavaş yavaş netleşmeye başladı. Tam karşımda duruyordu. Saçları kurumuş daha da dalgalanmıştı. Kahverengi gözlerini kısarak bana bakıyordu. Gözlerimi elimi tutan eline çevirdim. Bırakmaya niyeti yok gibiydi. Elini işaret ederek:

" Bırakmayacaksın galiba" dedim.
Hafifçe dudağı kıvrıldı.

" Yüzüme yumruk yemeyeceğime emin olmalıyım."
Elimi biraz daha tutarsa olacak şeylerden ben sorumlu değildim. Temas sevmezdim. Tanımadığım bir insanın dokunmasını daha da sevmezdim. Üstelik bu bir erkekse.

" Elimi biraz daha tutarsan yediğin tek şey yumruk olmayacak."
Elini yavaşça elimden çekti. Arkasına yaslandı ve beni izlemeye başladı. Gözlerimi ondan kaçırarak etrafımda bakmaya başladım. Hastane odasındaydım ve sadece ikimiz vardık. Neden burada olduğumu sorguladım ve aklıma gelen şeyle irkildim. Dedem ölmüştü. Bayılmıştım. Ve beni tutan da oydu değil mi?

Dudaklarıma göz yaşlarım geleseye kadar ağladığımın farkında bile değildim. Oturur pozisyona geçtim. Dizlerimi kendime çektim ve kafamı yumdum. Durduramadım onları. Daha çok ağladım. İçimdeki bütün zehri boşaltırcasına ağladım . Yüzen çocuğun varlığını unutmuştum bile.

Ne kadar ağladımı bilmiyordum. Bir saate yakındı belki. Kafamı kaldırdığımda onu gördüm. Bana bakıyordu. Gitmemişti. Gitti sanmıştım oysaki.

"Neden buradasın yüzen çocuk "
Kaşlarını kaldırdı ve " Yüzen çocuk çok da iyi bir isim değil sanki ne dersin?" dedi. İsim takmada pek başarılı değilimdir.

" Adın ne?"
Gülümseyerek

" Aras." dedi
Aras. Demek ki yüzen çocuğun ismi Arastı.

" Sadece Aras mı?"

" Aras Vega Keskin. Memnun oldum kırmızı göz."
Kırmızı göz mü. O kadar mı kızarmıştım yani. Kızaran gözlerimi ondan kaçırdım. Biraz utanmıştım. İlk defa birinin yanında bu kadar ağlamıştım.

" Kırmızı göz değil Lyra. İsmim Lyra. Lyra Kandemir."

" Lyra... Değişik bir isim."

Bir takım yıldızının ismiydi.

" Takım yıldızı ismi." Duraksayarak "Veganın anlamını biliyor musun?" Bu çocuğun gök bilimiyle alakası yok gibiydi.

" Hayır isimlerin anlamını araştırmayı sevmem."

Halbuki çok güzel bir isimdi Vega. Araştırılmaya değer bir isimdi.

" Lyra takım yıldızının en parlak yıldızı."

En sevdiğim yıldızlardandı. İsmini koyan kişi zevkli biriydi anlaşılan.
Konuyu değiştirmek ister gibi

" Daha iyi misin?" diye sordu.

MAVİ GÖKYÜZÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin