tamamen siyahlarla kaplanmış bedenim soğuk havada titrerken tek beklediğim jungkooktu. bana verdiği saatin üzerinden 15 dkk geçmesine rağmen hala burada değildi. derin bir iç çektim, beni kandırdığını düşünmeden edemiyordum. gözlerinde ki o bakış o kadar ciddiydi ki.. gerçekten büyük kanitlar sunacak sanmıştım. çok mu beklenti içine girmiştim bilmiyorum ama ona gerçekten güveniyordum. arkadaşım konusunda söylediği şeylere hemen inanamazdim. sunduğu kanıt mantıklı gelirse o zaman ne yapardım emin bile değilim. hemen arkadaşlık kesmek? saçma ve şüpheli.. özellikle bugün jungkook ve beni gördükten sonra daha şüpheli.
"ne düşünüyorsun?" dedi jimin sorularımın ve düşüncelerimin arasından ben de kısa bir yalan uydurdum.
"ha, hiçbir şey düşünmüyorum, sadece jungkooka neden geç kaldığı konusunda sövüyorum." dedim sakin bir ses tonunda. tabii jimin buna inanmadı ama çokta üzerine gitmedi. gergin olduğumu hissettiğinden emindim.
"evine yakın olan bir parka geç kalma süresi sence de şüpheci değil mi? bir şey var gibi geliyor taehyung, ayrıca huzursuzum.."
söylediği cümleler benim de aklımı çelerken soğuktan kurumuş dudaklarımı ıslattım. bir şey gelmemiştir herhalde başına diye düşünüyordum. baya kalıplı biriydi jungkook, birisi saldırsa eminim yere sererdi ama cidden neden bu kadar geç kalmıştı. park resmen evinin dibindeydi.
"gelecektir eminim, bir şey olmamışt-"
sözümü kesen şey büyük bir gürültüydü. gerçekten duyduğum en büyük kavga gürültüsüydü.
"bu ses ne kavga mı var?"
"b-ben.." diyebildim sadece.. kalbim cidden çok aciyordu.
"gel bakalım, şu binanın arkasında sanırım.."
jimini takip ediyordum ama kalbime ağır bir ok saplandı sanki. çünkü bağıran sesi biliyordum. sesin kime ait olduğunu gerçekten çok iyi biliyordum. ana o olmamasını cidden çok istiyordum..
jiminin arkasından hızlı adımlar ile ilerlediğim zaman gözlerimi şokla açmıştım. 5 kişi vardı ayakta duran, 4 kişiyi asla tanımıyordum ama gölgeler içinde duran net jun-a olmalıydı. gülerek hatta dalga geçerek yerdeki çocuğu dövüyorlardı. fakat en acı veren bu değildi tabii ki.
yerde yüzü kanlar içinde yatan kişi jeon jungkooktu.
"hassiktir, bu işte taehyung! sana sunduğu kanıt bu." dedi jimin kısık sesler eşliğinde.
kesik nefesler içinde yutkunup cevapladım. elim ayağıma dolaşmıştı.
"gidip ona yardım edeceğim, buna hakları yok. mahvetmişler onu, şu haline bak mahvolmuş jimin, görüyor musun? kıyılmaz ki ona yüzüne baksana.." cümlelerimi kısık sesle tekrarlayıp durdum. ellerim titriyordu. büyük kanıt diye diye almıştım en büyük kanıtı.
bir adım attığım zaman beni durdurdu.
"yapamazsın.. ona söz verdin, sadece izleyecektin. bunu bildiği için söz vermeni istedi taehyung, başka çaren yok. eğer gidersen jun-a sıyrılmak için elinden geleni yapacak, senin gördüğünü öğrenmemeli."
anında karşılık verdim.
"bu söze uymayacağım aptal gibi jimin, bırak beni. daha fazla canının acımasına izin veremem."
cümlem bittiği anda beni tek bir hamle ile geriye çekti. küçük olan boyu ve yapısı, güçlü olmasına asla engel değildi. gerçekten sarsilip arkamda ki duvara yaslanmıştım. benim bir şey dememi bile beklemeden telefonunu çıkardı ve birkaç fotoğraf çekti. ardından video kaydına almadan önce bana sinirle baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Querencia, tk
Fanfictionbuna aşk denir taehyung, kaybetme korkusu tüm bedenini sarar ve sen hiçbir şey yapamazsın. texting + nadir düzyazı