Sevdiği halde açıklayamadan biten bütün aşklara ithafen...Bunu biraz Sope fanartlarından ve bir yıldır yazmayı düşündüğüm için yazıyorum.
....
Aklımdakileri çok basit bir şekilde silebilirdim ama kalbim, kalbimdekileri silemiyordum. Ve bu bana ağır geliyordu. Kalbimdeki ağırlığı almak için ve biraz da olsa unutmak için denizlere açılmıştım. Ama bu bile bana ağır gelmişti. Kalbim bunları görmeye dayanamıyor olsa da bazı şeyleri yapmak zorunluluğu olurdu insanda. Denizleri masum sanmıştım ama değilmiş karadan daha kirliymiş denizler. Benim ellerimde kirliydi aynı deniz gibi temizlemek imkansızdı. Kana bulanmıştı izi silinmiyordu.
Şimdi okyanus'un ortasında hiçbir ses seda yoktu. Gemi sessiz bir şekilde ilerliyordu. Zaten okyanuslarda kimse olmazdı. Dibi kirliydi. Ölmüş insanların cesedleriyle kaplıydı. Savaş inanları evinden koparmış daha kötüsü öldürmüştü. Çocuklar, kadınlar herkes ölmüştü şimdi. İnsanlar iş çok zor buluyor çok zor şartlar altında işe giriyorlardı.
Benim görevlendirildiğim gemi çokta eski değildi. En üst rütbeye sahip olmasam da gemideki insanları ben seçiyordum. İyi seçmem lazımdı. Güçsüz bir işe yaramayan insanları seçmek benim için büyük bir hata olurdu. Limana doğru baktığımda yüzlerce insan'ın beklediğini görmüştüm. Hepsi rezil bir haldeydiler. Savaş sonucu olmuştu bunların hepsi herkes fakirleşmişti.
Limana yaklaşmış ve gemiyi durdurmuşlardı. İnsanların yavaş yavaş buraya doğru geldiğini görünce bağırmaya başlamıştım. " Bu gemiye binmeniz için güçlü ve kuvvetli olmanız lazım." üstlerinde tek tek göz gezdirmiş çoğunun zayıf olduğunu görmüştüm. Bu beni güldürmüştü. "Çoğunuzun da pek şansı olmayacak gibi. Tek tek sıraya geçin bu gemiye on kişi alınacak."
Herkes sırayla gemiye yaklaşmıştı. Her zaman ki gibi tek tek gelmemişlerdi. Gemiden inerek önlerine gelmiştim. Hepsi küçük yaşlarda görünüyorlardı. Arkadan küçük bir bağırma sesi ve itme sesleri gelince arkaya bakmıştım. Önlere doğru gelen bir çocuk vardı. Bağırarak buraya doğru koşuyordu. "Lütfen beni de alın lütfen." Önlere gelmiş ve soluklanmaya başlamıştı. Bende önüme dönmüş ve tek tek seçmeye başlamıştım.
Son bir kişi kalmıştı ve hala bir sürü kişi bekliyordu. Kimi seçeceğime karar vermiş ve onu da işaret edip gemiye binmesini söylemiştim. Gemiye adım atmıştım ama arkamdan birinin bağırışını duymuş ve arkamı dönmüştüm. Koşarak ve yaygara çıkararak gelen çocuktu bu. Yanıma kadar gelmişti. O yanıma gelince gemideki asker koşarak yanıma gelmiş ve silahı çocuğun kafasına doğrultmuştu. Silahı indirmesi için askere işaret vermiştim çocuk zararlı görünmüyordu ne de olsa. "Ne istiyorsan söyle çocuk." yüzüme bakmış ve eliyle gemiyi işaret etmişti. "Lütfen beni gemiye alın. Ne isterseniz yaparım sadece beni bu gemiye alın bayım." arkamdaki askere baktım ve kafamı salladım. Çocuğu gemiye alıcaktık normalde almazdım ama bugün iyi günümdeydim.
Çocuğa yol vermiş ve önümden yürümesine izin vermiştim. Gemiye binmiş ve herkesin görevini açıklamak için güverteye çağırmıştım. Yanımdaki çocuğa daha ağır iş vermek istiyordum. Çünkü bu gemide fazlalık oydu. "Bana baksana çocuk." arkasını dönüp bana bakmış ve kafasını sallamıştı. "Sana seslendiğimde direkt cevap ver. Sesini duymak istiyorum."
"Tamam bayım." bana bayım demesi çok tuhafıma gitmişti. Ama hoştu. Ismini sormak için konuşmaya başlayacağım sırada bir askerin bize doğru geldiğini görmüştüm. Çocuğu itmiş ve yere düşürmüştüm. "Sana benim sözümü dinle dedim çocuk." bana korkuyla bakıyordu ama yapacak birşey yoktu. Bu gemide işçilere kötü davranılırdı. Bende davranmak zorundaydım. "Herkesi geminin ortasında topladık görevlerini siz dağıtacaksınız efendim."
"Tamam birazdan geliyorum." asker arkasını dönmüş ve uzaklaşmıştı.Yere baktığımda çocuğun hala bana baktığını görmüştüm. Elimi tutması için uzatmıştım. Hiç beklemeden elimi tutmuş ve kalkmıştı. Eli yumuşacıktı benim elimin aksine. Elim nasırlaşmıştı kirliydi. Onun ki tertemizdi ama yakında bu çocuğun da elleri kirlenecekti. "Seni itmek zorundaydım çocuk biliyorsun değil mi?" yüzüme gülerek bakmış ve küçük diş etleri görünmüştü. "Sorun değil bayım biliyorum. Askerlerin şüphelnememesi için yaptınız."
Yan yana geminin orta kısmına yürümeye başlamıştık konuşmak için yanıma dönmüştüm.
"İsmini bana söyleyebilir misin çocuk."
Bir süre düşünür gibi yapmış ve bana dönmüştü. "İsmim Min yoongi bayım, ama siz bana isteğinizi diyebilirsiniz."
Geminin orta kısımlarına yaklaşmıştık. Yanıma dönüp "Ben önden çıkayım sen arkadan gelirsin çocuk." arkama bakmadan hızlıca ortaya çıkmış ve çalışacak olan kişilere göz gezdirmiştim. Güçlü ve kuvvetli kişileri seçmeye çalışmıştım. Ve hepsi güçlü görünüyordu. Girdiğim yerden çocuğunda çıktığını görmüştüm. O da diğerlerinin arasında yerini almıştı. Ona baktığımda gerçekten küçük bir yapıya sahip olduğunu görmüştüm. Diğerlerinin yanında küçük kalıyordu. Ve bembeyaz teni güneşte parlıyordu. İlk kez bu kadar beyaz birine rastlıyordum. Görev dağılımını yapmak için biraz öne çıkmıştım. Birkaç asker ve bir komutan buraya bakıyordu.".... Hepinizin görevleri bunlar dağılabilirsiniz." herkes dağılmıştı. Benim yapacak bir işim yoktu. Sadece gemiyi gezip yaptıkları yanlış varsa düzeltmem gerekiyordu. O çocuğun görevini gemiyi birkaç kişiyle birlikte temizleme görevini vermiştim. Daha fazlasını kaldıramazdı. Kendimi biraz yalnız bırakmak için gemi'nin en sakin olan yerine gitmeye karar vermiştim.
Benim sessiz yerim kendimi temiz hissettiğim yer burasıydı. Geminin en köşesinde ki yerdeydim ve burda ses yoktu. İnsan rahat hissediyordu. Elimdeki sigara paketine doğru baktığımda sadece iki dal sigara kaldığını görmüştüm. Yenisini yeni limanda alacaktım. Kim bilir kaç gün sonra. İki dal kalan sigaradan birini alıp yakmak için cebimdeki kibriti çıkarmıştım. Ağzıma aldığım sigaraya götürüp yakacağım sırada onu görmüştüm. Bana doğru geliyor ve gülümsüyordu. Yanıma kadar gelmişti. "Bayım sizce bu mu içmeniz sizin için zararlı değil mi?" evet zararlı demek istedim bu da beni kirletiyor demek istedim. Diyemedim. "Bu seni ilgilendirmez işine dön." O ise beni dinlemiyormuş gibi okyanusa doğru bakmaya devam etmişti. Bende ona baktım bir süre.
Çok güzel gözleri vardı, minicik bir dudağı, minik bir burnu vardı. Boyu da kısaydı. Hala bir çocuk gibiydi. "Kaç yaşındasın çocuk?" bana doğru dönmüştü. "on dokuz yaşındayım bayım. Pekte çocuk sayılmam." hayır sayılırdı o da bu savaştan etkilenmiş bir çocuktu. Kendini koruyamamıştı belki de. "Ne halt yiyorsun sen Hoseok burda bu sefille." hemen arkamı dönmüş ve komutana bakmıştım. "Komutan sadece burda duruyordum bu sefille ne işim olur benim. Sende burdan git." çocuk koşarak burdan uzaklaşmıştı. Arkasından bakmak istedim ama komutan varken yapamazdım.
"Hoseok sana bir vazife vermeye geldim." umarım kötü birşey değildi. Ve yine beni kirletecek birşey olmazdı.
"Burda ki rezil ve pislik içinde gelen kişileri bu iş bittiğinde öldüreceğiz."
Kendimi yine iğrenç hissediyordum yine mi diye tekrarlıyordum. Kaç kişiyi daha öldürecektim. "Tamamdır komutan." onun dediklerini bazen duymuyordum belki de duymak istemiyordum. O kadar masum insanın canına kıymak beni hala üzüyordu. Bu olayların bitmesi için belki de ülkenin başındaki adamın değişmesi lazımdı. insanların sefil içinde yaşamasını istemiyorsak ama bu biraz zor gibiydi. Umarım birgün herşey düzelirdi.
.....
"Ona bakarken temizlendiğimi hissediyordum... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Quiero tu amor ~Sope
Short Story"Onu tekrar görmeyi umuyorum ama bu dünya da değil..."