28: kalbi saran sıcaklık

967 142 69
                                    

die first - nessa barrett

minho'yla birlikte dekoratif eşyaları da seçtikten sonra bir kafeye oturmuştuk. grupta konuştuktan sonra minho'ya bizimkilerin plan yaptığını ve toplu şekilde buluşma ayarlamış olduklarını söyleyip gelmesi için davet ettim. bizimkiler diye bahsettiğim zaman onu da içine katıyordum otomatik olarak.

yüzüne mutlu olduğunu belli eden bir sırıtış asılı kaldığında ben de karşılık olarak gülümsedim. günümün yorucu olmasından çok eğlenceli olmasını sağlayan tek etken yanımdaki varlığıydı. kararsız kaldığım anlarda bana yardım etti, yarım isteklerimi tamamlayıp fikirlerini ortaya koyduğu için çok zorlanmadan seçebilmiştik çoğu şeyi.

yanında kendimi rahat hissediyordum, hislerimi saklama gereği duymadan vakit geçirebildiğimiz için de bu rahatlığın sebebini ona borçluydum. nedenini çözememiştim lakin güven verici bir tarafı vardı, beni kendine çeken ve çektikçe ayrılması güç haline gelen bir şeyler vardı onda.

ilk zamanlar hislerimin karmaşası beni esir almıştı. sebebi ise çocukların sürekli ima yapmasıydı. onlar bunu her saniye dile getirdiği için hissetmediğim şeyleri hissediyormuş gibi olacağım diye korktum ama şu an böyle bir kaygım yoktu. bunun hoşlantı olduğunu artık biliyordum çünkü.

bana gülümsediğinde içimde hoş esintiler salık veriyordu. yanımda yürüdüğünü bilmek, benim için endişelendiğini hissetmek inanılmaz bir sıcaklık hissettiriyordu.

neleri sevdiğimi çok çabuk öğrenmişti mesela, bir kafeye oturduğumuzda nezaket gereği ne içeceğimi sorsa da ben daha cevaplamadan en sevdiğim iki içeceğin ismini verip hangisini tercih ettiğimi soruyordu. kekleri çok sevsem de içinde fıstık olanları yemediğimi biliyordu. bir yere daldığımda hemen ilgimi çekecek bir şey yapıp tekrar odaklanmamı sağlıyordu. bunları fark etmiyor değildim, fark ediyor ve etkileniyordum.

şimdi ise yan yana buluşma noktasına doğru birlikte yürürken havanın güzelliği daha da iyi hissetmemi sağlıyordu. serin akşam saatlerini gündüz saatlerinden çok daha fazla seviyordum. her ne kadar bu saatlerde üşüsem de tenime değen esinti beni iyi hissettiriyordu.

"üşümüyorsun değil mi?" başını benden tarafa döndürüp gözleriyle vücudumu taradığında hayır anlamında kafamı iki yana salladım. üşümem fiziksel olaraktı, içten içe yanıyordum.

"iki elin cebinde, emin misin üşümediğine?" biraz da böyleydi işte, üstüme çok düştüğünü hissediyordum. bu da onun yanında aptalca hareketler sergilememe neden olur diye korktuğum şeylerden biriydi.

"çok değil, akşam esintisini tenimde hissetmeyi seviyorum."

cevabımdan tatmin olmadığını belli edercesine çantamdan sarkıttığım kapüşonluma uzandı. "patronumuzun hasta olmasına izin veremeyiz." daha çok bebek muamelesi görüyor gibi hissediyordum.

eline aldığı kıyafeti kolumdan geçirmek için beni bekliyordu ama mızmız çocuklar gibiydim. "istemiyorum" diyerek bir süre direndim bile sayılır ama yine de onun dediği olmuş ve kollarımdan geçirip giymeme yardımcı olmuştu.

kalan yolu sohbet ederek geçirdik ve çocuklarla buluşacağımız mekana geldiğimizde neşeli kahkahalarıyla onları bulmamız kolay oldu. yerimde heyecanla ilerleyerek yanlarına gittiğimde minho peşimden beni takip ediyordu. sırayla hepsine sarıldıktan sonra yongbok'un boş kalan kısmına oturdum, yanıma da minho yerleşti. yuvarlak masada sekizimiz de toplanırken bu görüntü oldukça hoşuma gitmişti.

hyunjin minho'yla sohbet açarken yongbok'ta kulağıma doğru fısıldadı. "nasıldı date hayatım? kalbinden vurulduğunu itiraf ettin mi?" bunun dalgasını yıllar boyunca yapacağına adımın jisung olduğu kadar emindim. bozuntuya vermeden ayak uydurdum ona.

thief but in love, minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin