0.2

71 15 13
                                    



.


.


.


*


"Kang Yeosang!"

Adımı seslenen personeli duyduktan sonra yüzüme gülümseme dedikleri şeyi yerleştirip arkama döndüm. "Buyrun." Elindeki kıyafetler ile yanıma doğru ilerlerken gülümsüyordu. "Bugünkü çekiminizi yeni bir fotoğrafçı yapacak." İlgilenmiyordum. Fakat öyleymiş gibi görünmem gerekiyordu. Kafamı hafifçe salladım ve yanımdaki personel ile giyinme odalarına doğru yola koyuldum. "Duydum. Benim gibi, fazlasıyla gençmiş sanırım. Tecrübesi var mı?" Yanımdaki personel bu konuda çok heyecanlı görünüyordu. "Duyduğuma göre işinin ehliymiş. Bugüne kadar kendisinden memnun kalmayan kimse olmamış." İşte şimdi ilgimi biraz da olsa çekmişti. Bu yeni fotoğrafçıyla tanışmak için meraklanmaya başlamıştım. "Demek öyle. Görelim bakalım o zaman ne kadar iyiymiş."

Personelin bana uzattığı kıyafetleri aldıktan sonra giyinme odalarımızdan birine girdim. Bugünün çekimi açık havada olacaktı. Basit bir teması vardı, bu yüzden giysiler de çok şaşaalı değildi. Fakat sevmiştim, sade şeyleri hep severdim. Ayna ile işim bittikten sonra makyajım için makyaj odasına geçtim. Burdaki işim de pek uzun sürmemişti. Bugün her şey daha doğaldı. Güzeldi.

Etrafta hafif bir rüzgar esiyordu. Saçlarımın uçuşması hoşuma gitmişti, fakat beni gülümsetmeye yetmiyordu bu da. Çekim alanına doğru yürürken bugün daha fazla olumsuz düşünmeyeceğime dair kendime söz verdim. En azından deneyecektim.

Her zaman duyduğum şeyleri yeniden dinlerken anladığımı belirtmek adına arada kafamı sallıyordum. Sonunda yerimi aldığımda karşımdaki yabancı yüz birkaç saniyeliğine kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Hemen yüzümü düzeltip gülümsedim. Adını bilmediğim yeni fotoğrafçı çocuk birkaç fotoğraf çektikten sonra yanıma geldi. Kamerasını bana doğru uzatıp fotoğrafları gösterdi, yüzünde her an kaybolacakmış gibi asılı duran bir tebessüm vardı. "Gülüşlerinin gerçek olmadığı ne kadar da açık, Kang Yeosang." Kaşlarımı kaldırıp karşımdaki bu yeni yabancının gözlerine baktım. Bunu yapmamış olmayı dilerdim zira bakışları beni biraz sarsmıştı.

Gözbebeklerinde bir şeyler taşıyordu. Daha önce kimsede görmediğim şeyler. Daha önce kimse bana böyle bakmamıştı, bu yüzden adlandıramıyordum bu gencin gözlerinde taşıdıklarını. Belki de yıldızlardı onlar, bende olmayan.

Oyuncu bir idafe ile "Öyle mi?" derken derin bir nefes aldım. Saçlarından çiçek kokusu geliyordu. Çok güzel kokuyordu. Sanki her gün duyuyordum bu kokuyu, aynı zamanda da ilk kez solumuşum gibiydi. O an tek bildiğim bu kokuyu yeniden duyumsamak istediğimdi. Gözlerimi gözlerine dikmeye cürret ettim yeniden. "Öyle. Öyle kırgın bakıyorsun ki, sakladığını sanıyorsun ama yapamıyorsun. Göremezler diye düşünüyordun değil mi Kang? Ama ben gördüm. Şimdi ne yapacağını düşün çünkü ben ne yapacağımı biliyorum. Ne pahasına olursa olsun yeniden güldüreceğim seni, içinden gelerek gülümsemeni sağlayacağım. İyi ki doğdun."

Bu andan sonrası çorap söküğü gibi gelmişti. Doğru düzgün hatırlayamıyordum dahi, sanki ben kalakalmıştım ve dünya her zaman olduğundan çok daha hızlı dönüyordu. Birkaç kıyafet daha değiştirip çekim yaparken kamera lensi yerine karşımdaki gencin saçlarına takılıyordu gözlerim. Aynı olaylar sırayla tekrarlanmış kendimi evde bulmuştum daha sonrasında. Yatağımda yatarken zihnimde günün kaydı dolaşıyor fakat yalnız bir an takılı kalmış bir plak gibi kendi kendini tekrarlıyordu.

senden bana uzanan yıllar, jongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin